Her yıl 28 Nisan’da çalışanlar için Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) günü olarak kutlanır.

Tüm çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği gününü kutluyorum!

Günün anlamı için geçen sene yazdığım yazıda Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün talimatıyla 6 Ocak 1932 yılında Uluslararası Çalışma Örgütüne (ILO) üye olduğumuzu belirtmiştim.

ILO 1919 yılında kurulduğunda amacının “sosyal adalet ve uluslararası insan ve çalışma haklarının iyileştirilmesidir” şekilde belirtilmiştir.

ILO her üye ülkeden İSG açısında 7 temel güvenlik boyutunu gerçekleştirmesini beklemektedir.

Bunlar;

1- İş piyasası güvencesi: ILO tüm üye ülkelerden vatandaşlarının sigortalı ve makul ücretler ile sürekli olarak çalışabileceği iş ortamlarının oluşturmasını talep etmiştir. Yani çalışanların kayıt dışı ya da gündelikçi olarak çalışmamasını talep etmiştir.

Fakat her şehirde sabah erken saatlerinde insanların beklediği bir nokta veya bölge vardır. Burada bekleyen kişilere yevmiyeci işçi veya gündelikçi işçi (kayıt dışı çalışan) adı verilir.

Bu kişilerin bekledikleri noktada, her sabah tarım, inşaat, taşıma, tamirat v.b. işleri yapmak üzere çalıştırmayı düşünen iş sahipleri bazı araçlar ile gelip aralarından bazılarını seçerler.

Eğer bekleyenler arasından biri seçilir ise o gün evine ekmek götürecek yevmiye alabilirken, aralarında birçok kişi tercih edilmeyerek yevmiyesiz kalabilmektedir.

Yevmiye alan kişiler ne sigortalı ne de tam istihdam ediliyor.

Türkiye imza koyan ülke olarak ILO’nun güvenlik boyutunun bu maddesinin gereğini yaptığını iddia ediyor.

Bu durumu da başta Devlet memurlarını ve kurumsal özel firmalarda sigortalı çalışanların durumunu göstererek açıklıyor.

Gündelikçi sigortasız çalışanlardan ve kayıt dışı işçilerden hiç bahsedilmiyor.

2- İstihdam güvencesi: ILO üye ülkelerden çalışanların işverenlerin keyfi işten çıkarmalarını engelleyecek ve tazminat yükünün işverence karşılanması sağlayacak yasaların çıkarılmasını talep etmektedir.

Türkiye’de her ne kadar Devlet memurların işten çıkarmanın zorlaştıran yasaları olsa da maalesef özel sektörde sigortalı çalışanlar bu açıdan aynı yasalar ile korunmamaktadır.

Özel sektör bazen hiçbir mazeret göstermeden çalışanın tazminatını ödeyerek işten çıkarabilmektedir.

Bazen de çalışanın çeşitli kusurlarını göstererek tazminatsız da çıkardığı durumlar olabilmektedir.

Sigortasız olarak özel sektörde çalışanların durumundan bahsetmiyorum bile!

Maalesef ülkemizde kayıt dışı çalışan sayısı oldukça fazla olup, bu tür yerlerde çalışanların istihdam güvencesi bulunmamaktadır.

3- İş güvencesi: ILO çalışanların eğitimi ve mesleği hangi konuda ise sadece iş tanımına uygun işin yaptırılmasını talep etmektedir.

Fakat ülkemizde mühendislerin çaycı olarak veya makine operatörlerinin yağcı olarak çalıştırıldığı gibi birçok uygunsuz çalışma durumlarına şahit olabiliyoruz.

Ayrıca, bazı iş yerlerinde ustalar mühendislere kıyasla daha yetkili olabilmektedir.

İşverenler mühendislerden bir kaynak işçisi gibi kaynak yapmasını veya inşaat ustası gibi duvar örmesini isteyebilmektedir. Bu durum mühendisin onurunu zedelediği gibi iş tanımına da girmemektedir.

4- Beceri geliştirme güvencesi: ILO çalışanların iş hayatına başladığı zamanki teknoloji bilgisinin zaman içerisinde değişmesi durumunda, çalışanların yeni teknolojiler konusunda işverenler tarafında eğitim verilerek mesleklerine devam ettirebilme imkânı verilmesini talep etmektedir.

1989 yılında ilk üniversitede öğretim elemanı olarak göreve başladığımda kara tahta-tebeşir ile ders vermeye başladım.

2000 yıllarda beyaz tahta-kalem ve tepegöz ile ders vermeye devam ettim.

2010 yıllarda bilgisayar-projektör-akıllı tahta kullanarak ders vermeye başladık.

2020 yılında tüm Dünyada ortaya çıkan Covid19 pandemisi ile birlikte uzaktan eğitim şeklinde ders vermeye evirildi.

Üniversite yönetimi, öğretim elemanlarına “teknoloji değişti sizi işten çıkarıyorum, teknolojiyi bilen öğretim elemanlarını işe alacağım…” diyemez.

Tüm bu süreçte, üniversiteler öğretim elemanlarına yeni gelişen eğitim teknolojisi ile ilgili bilgisayar ve projektör gibi ekipmanları sağlayarak ve çeşitli eğitimler vererek beceri geliştirmesine imkân tanımış oldu.

Fakat özel sektörde çalışanın beceri geliştirilmesine bazen imkân tanınmaya biliniyor.

Ülkemizde 1970 ve 1980 yıllarda torna tezgâhı ustası olmak yüksek el becerisi gerektiğinden çok yüksek ücretle çalıştırılmasına rağmen zor bulunuyordu.

Milenyumdan (2000) sonra ise torna makinası yerini bilgisayarlı CNC (Computer Numerical Control) makinalarına bıraktı.

Dolayısıyla, hem seri üretim yapabilen hem de hata oranı düşük parça çıkarabilen CNC makinaları el becericisi yerine ekranlı veya bilgisayar kontrollerinden anlayan kişilere ihtiyaç duyduğundan dolayı çoğu zaman torna ustaları işten çıkarılabiliyor.

Aslında, olması gereken torna ustasına CNC makinası konusunda eğitimler aldırarak onun artık CNC operatörü olarak çalıştırılmasıdır.

5- Çalışma güvenliği: ILO üye ülkelerden çalışanların sağlığını ve güvenliğini koruyacak başta kişisel koruyucular (baret, eldiven, maske gibi) olmak üzere işverenlerin toplu koruma uygulamaları yapmasını istemektedir.

Ayrıca, çalışma saatlerini 8 saat olacak şeklinde ayarlanmasını, çocuk işçilerin çalıştırılmaması ve vardiyalı çalışılacak ise bunun için kuralları belirtilen yasalların olmasını istemektedir.

Maalesef ülkemizde her ne kadar yasalar olsa da 8 saatin üzerinde çalışma söz konusu olabilmektedir. Hatta sürekli fazla mesai uygulaması ile rutine dönüşmüştür.

Gelişmiş Avrupa ülkelerinde (Belçika, Hollanda, İzlanda v.b.) hafta da 4 gün çalışma uygulamasına geçilirken bizde neredeyse 7 gün çalışma söz konusudur.

Sizce kim haklı?

Bizler bu kadar çok çalışmamıza rağmen neden Avrupa ülkeleri bizden daha gelişmiş, daha mutlu ve çalışanları daha refah bir ortamda olabiliyor?

Bu düşünmek gerekmez mi?

6- Temsil güvencesi: ILO çalışanların haklarını savunabilecek bir sendikaya üye olma ve sendikalar kanalıyla çalışma hakları için işverenler ile pazarlığa oturabileceği şartların hazırlanmasını istemektedir.

Ülkemiz yasalarında işçilerin her ne kadar sendikaya üye olma hakkı olduğu belirtilse de maalesef sendikaların çoğu işçilerin yerine işverenlerin veya hükümetin taleplerini daha öncelik veren anlayışla sarı sendika şeklinde çalışmaktadır.

Çalışları işten çıkarma tehditti ile sendikaya ya üye olmaları engellenmekte ya da sendikaları kendi istedikleri kişileri yönetici olarak atamayı tercih edebilmektedir.

7- Gelir güvencesi: ILO üye olan her ülkenin çalışanlarının en az alabileceği gelirlerini (Asgari Ücret) ve kıdemi artıkça gelirlerinin de artmasının sağlanmasını ve diğer sosyal haklarını güvence altına alacak yasalar çıkarmasını talep ediyor.

Türkiye’de Asgari Ücret yılda bir kez olmak üzere işçi, işveren ve hükümet tarafından görüşmeler sonrasında Ocak ayında açıklanır ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla Asgari Ücret hep düşük kalmıştır.

Avrupa ülkeleri arasında asgari ücret sıralamasında Euro bazında hep sonuncu oluyorduk.

Son 2 yıldır genel ve yerel seçimler sebebiyle asgari ücret 6 ayda bir değiştirilirdi.

Üstelik seçim hatırına eskisine göre oldukça da yüksek oranda asgari ücret açıklanmıştır.

Fakat buna rağmen 2024 Ocak verisine göre; Avrupa ülkeleri arasında sondan beşinci (5.) olabildik. Hatta yüksek kur artışı sebebiyle Nisan ayında sondan ikinci (2.) olduk!

DİSK’e göre Avrupa ülkelerinde asgari ücretle çalışan sayısı ortalama %9 iken ülkemizde çalışanların yarısından fazlası (%57’si) asgari ücretle çalışmaktadır.

Ayrıca, Avrupa ülkelerinde yeni işe giren bir işçi, her geçen yıl tecrübesi artığından maaş artışı yapılırken, ülkemizde yeni işe giren çalışan ile aynı işi yapan 20 yıllık çalışan aynı asgari ücreti almaktadır.

Dolayısıyla, ülkemizde asgari ücretli sayısı her geçen sene artmaktadır.

Yukarıda anlatmış olduğum Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 7 temel güvenlik boyutunu ülkemiz imzalamamış olsa, ülkemizde çalışanların hali daha kötü olacakmış!

Ülkemizde vatandaşlara Avrupa Birliği (AB), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşların kötü niyetli oldukları yalanını yaymaya çalışılmaktadır.

Aslında tam tersine bu kuruluşlar olmasa vatandaşlar olarak veya çalışanlar olarak haklarımızı arayamazdık.

Çoğu zaman amaç, vatandaşların ve çalışanların temel haklarına karşı savunacağı bir alan bırakmayıp, istedikleri gibi yönetmek ve yönetim beceriksizliklerinin üstünü kapatmak olmaktadır.

Tüm çalışanlarımıza güvenli ve sağlıklı çalışma hayatı diliyorum…