Her sene 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor. Bu bağlamda çamsakızı çoban armağanı misali öğrenciler öğretmenlerine hediyeler ikram ediyor. Bazen de tersi olup öğretmenler öğrencilerine mini ikramlar yapıyor. Bu da harika bir yöntemdir sayısı çoğala.

Van Çaldıran ilçesinin bir köyünde Matematik öğretmeni olarak görev yapan kızıma da 24 Kasım gününde öğrencileri kendi çaplarında hediyeler getirmişler. Yalnız bu hediyeler içerisinde biri var ki, onun üzerine kitaplar yazılır. Konferanslar verilir. O kız öğrenci öğretmenini çok sevmektedir. Ama durumları iyi olmadığı için öğretmenine yarın için hediye almak istiyorum diye ailesine diyememiştir. Gece yatakta, yarın ne yapayım diye düşünür durur. Sabah okula gelecekken aklına eşarbı gelir. Hemen kullandığı eşarplardan birini kâğıda sarar ve içerisine de bir iki cümle yazarak mahcubiyet içerisinde öğretmenine verir. Sonra da teneffüste bir köşede öğretmenine yaklaşıp ‘’Öğretmenim sizi çok seviyorum. Param olmadığı için yeni bir şey alamadım ama eşarplarımın arasından en çok sevdiğim eşarbımı size getirdim. Kullanılmış olduğu için utanıyorum’’ deyince öğretmen öğrencisine sıkıca sarılır… Ve ‘’Öğretmen için en değerli hediye samimiyettir. Bilesin ki gelen hediyelerin içinde en kıymetli hediye senin eşarbındır. Bunu çeyime saklayacağım ve ömrümün sonuna kadar seni unutmayacağım’’ der.

Genç öğretmen için ilk görev yerinde ilk öğretmenler günü hediyesinin böyle olması tarifi mümkün olmayan mutluluktur. (Kızım bunu anlattığımda gözyaşlarıma sahip olamadım) O hediye ömür boyu saklanacak ve doğunun ücra bir mekânında o masum çocuklara imkânlar dâhilinde daha farklı emek verilecektir. Bir topluma yön verecek öğretmen olmak herkese nasip olmaz. Kadri kıymeti bilinmeli ve gereken emek verilmeli... Sistemin veya büyüklerin hatasını masum çocuklar çekmemeli. Samimi olarak verilen emek mutlaka bir gün döner. ‘’Bir neslin kaderini bir önceki nesil tayin eder’’ sırrınca biz göremesekte torunlar görür.

ÖĞRETMEN

Bir toplumda öğretmenler ve imamlar çok önemlidir. Bu iki kesim görevini layıkıyla yaptığı zaman (imkânları sunarak, hesabını da mutlaka sorarak)  toplumların değişimi çok kolaydır. Tabiri caizse biri bebeleri diğeri dedeleri eğitir. Hepimizin hayatında rol model aldığı bir öğretmen mutlaka vardır. Giyiminden kuşamına, kişisel bakımından, çevreye saygısına, hayvan sevgisinden öğrencilere olan nezaketine, devlet malını korumaktan trafikte kurallara uymasına kadar uzanan zincirde üzerimize artılı eksili yansıması olur. İsterseniz bunu mini bir örnekle açalım.  Mesela bir bayram öncesi öğretmenimiz: ‘’Çocuklar, sizler ailenize nimetsiniz. Aileniz de sizler için bir nimettir. Bu nimetin şükrünü idrak etmek gerektir. Bunun için ebeveynlerinize karşı daima saygılı olun. Uzaklardaysalar hiç olmazsa haftada bir ‘alo dedeciğim, anneanneciğim, babaanneciğim… Nasılsın? Sizleri çok seviyorum…’ deyiverin. İnanın çok mutlu olurlar. Onların duası sizleri birçok bela ve musibetlerden korur. Haftaya kimlerin aradığını soracağım. ‘’ Türü telkinde bulunsa o sınıfın en az 3/2 arar mı? Mutlaka arar. Alın size aile içi iletişim. Alın size büyüklerimizi unutmama.  Alın size değerlerimize sahip olma. Bazen anne baba olarak çocuklarımıza yaptıramadığımız birçok şeyleri iyi bir öğretmen desteğiyle kolayca yaptırmamız mümkündür. Ama bugün geldiğimiz nokta ellerinde akşama kadar telefon olmasına rağmen uzaklarda bulunan aile büyüklerine karşı telefonun tuşuna dokunup alo demekten aciz bir nesil türedi. Bu gidişle daha da ziyadeleşecektir.
 
İngiltere de öğretmenlerin maaşı doktorların maaşını geçer. Buna doktorlar tepki gösterince, hükümet yetkilileri ‘’ Siz kişilerin riskini taşıyorsunuz ama öğretmenler toplumların riskini taşıyor’’ diye savunma yapar. Bu cümle üzerine saatlerce konuşulabilir, sayfalarca yazı kaleme alınabilir. 

Netice olarak ‘’Öğretmenlerimize (tabi sivil savunma uzmanlarını da unutmadan) hak ettiği şekilde maddi manevi değerin verilmesi ve akabinde de mutlaka hesabının sorulması’’ gelecek nesillerin ihyası için çok önem arz etmektedir. Bu cümleleri yıllarca eğitim camiasının içerisinde iyi bir gözlemci olarak bulunan, dışardan öğretmenlik yapmış olan ve bir yetkilinin ifadesiyle (hizmetiçi seminerlerimi kastederek)  ‘’hocaların hocası’’ olarak kaleme alıyorum. 

 ‘’İnsan ömrü öyle bir bestedir ki, ancak kendisinden sonra çalınırsa o insan gerçekten yaşamış sayılır’’ (?) Ümit ederim bu fikirler bir gün yeşerir.