1996 yılında Mecitözü ilçesinde 5,5 şiddetinde deprem meydana gelmiş ve köylülere tedbir amaçlı olarak 430 adet çadır dağıtılmış.

Lakin bir daha arayan soran olmamış. Aradan üç yıl geçti ve 17 Ağustos depremi meydana geldi. Kaymakam Bey, sabah erkenden aradı. ‘’Mahir Bey, Köylere Hizmet Götürme Birliğinin kamyonunu al, köylerden çadırları topla, deprem bölgesine göndereceğiz’’ dedi. Tamam, efendim, diyerek muhtarları aramaya başladım. Bazı muhtarlar memur bey Jandarma ile gel yoksa bizim köylüler çadırları vermez’’ dedi. Bu uyarı çok garibime gitti. (Zor günler geçmiş nasıl vermezler ki diye düşündüm. Meğer zamanında arayıp soran olmayınca, kimi arabasına gölgelik kimi samanına örtü yapmış, vesselam tek tük olan çadırlar da çadırlıktan çıkmış) Bunun üzerine bende Jandarma ekibiyle çadırların olduğu köylere gittim. Zor şer dağıtılan çadırların yarısını toplayabildik. Bunların da içinden ancak 30-40 tanesi normal kullanılabilecek konumda idi. Biz tabi hepsini apar topar deprem bölgesine gönderdik. Orada da muhtemelen ekseri çoğunluğu çöpe gitmiştir. 

Aradan zaman geçti, sivil savunma deposunda atıl olarak bulunan 20 adet çadırı ihtiyaç halinde belki işe yarar niyetiyle Osmancık belediyesine gönderdim. Birkaç ay sonra başkanı ziyarete gittim. Sohbet esnasında çadırların akıbetini -havalandırma, ters çevirme- sordum. Maalesef çadırların nerede olduğunu bile öğrenemedim…  Bu durum da -o zamanlarda- ülkemizin afetlere bakışını en kısa yoldan ifade etmeye yetti.

Özeti: Devlet tarafından vatandaşa yönelik bir -emanet olarak- malzeme verildi ise zamanında takibi yapılmalı. Yoksa ihtiyaç halinde sorgulanırsa maalesef hiçbir işe yaramaz. Çünkü biz toplum olarak o emanet kültürüne maalesef tam ulaşamadık. Bir defa alınca bizim sanıyoruz… Diğer taraftan da kamu kurumlarında bu konulara gereken hassasiyet mutlaka gösterilmelidir. Yoksa acil durumda elimiz ayağımız dolaşır da çaresizlik baş gösterir. Bunun örneklerini dünden bugünlere üzülerek yaşıyoruz.

İLK YSC KONTRÖLÜM

İlçeye yeni atandığım günler. İlçe milli eğitim müdürlüğüne gittim. Oradaki arkadaşlar beni yangın köşesine götürdü. Burada bulunan yangın söndürme cihazının boş mu, dolumu olduğunu sordular. Okul yıllarım dâhil olmak üzere benim de bu cihazlar hakkında hiç bilgim yok. İlçeye memur yaptılar ama on dakika eğitim vermediler. İlçe sivil savunma memuru olarak bilmiyorum diyemedim. Cihazların sağına soluna baktım. Birinin hortumundan tuttum, tetiğe bastım. Ortalık toz duman oldu. Bu arada patlar diye korktum. Cihazı kapıp dışarıya kaymakamlık lojmanının yanına attım. Cihazdan uzaklaştım. Sonra uzaktan seyrettik, baktım bir şey olmuyor. Cihazı geri alıp yerine koyduk. Bilgi sahibi olmadığımı kapatmak adına biraz -patlayanlar oluyor gibi- afaki konuştuk. Durumu idare ettik ama yine de mahcup oldum.

Özeti: Bir yere memur, amir ve özellikle teknik personel atanıyorsa mutlaka ve mutlaka bir saatte olsa eğitim verilmeden göreve başlatılmamalıdır. Çünkü onun ilk günleri halk tabiri ile kıracağı pot kolay kolay unutulmaz. Hem kurumunu hem de kendini mahcup konuma düşürebilir.

İLK SEMİNERDE İKİ ÇOCUK BAYILDI

İlçede görev yaparken kendimi yavaş yavaş yetiştirmeye başladım. Daha doğrusu İHL mezunu olduğumdan hitabetim birazcık iyi, sözümüzü dinletiyoruz. Bu bağlamda ilçede bulunan bir liseye gittim. Sabah ilk derste öğrencileri bahçeye topladık. Ayakta beni dinleyecekler. Kendimi tanıtıp konuşmaya başladım. Beş dakika geçmedi bir öğrenci bayıldı. Onu kenara çektiler üç beş dakika daha konuştum. İkinci bir öğrenci daha bayıldı. Ben korkmaya başladım ve konuşmayı kestim. Sonra öğrendim ki, öğrencilerden sabah okula aç gelenler oluyor, şekeri düşüyor veya depremden bahsedince geçmişte yaşadıysa, yakınını kaybettiyse onun etkisi ile bayılabiliyormuş.

Özeti: Bazı mesleklerde sadece bilgi yetmez tecrübe gerekir. Bunun için tecrübeli olanlardan daima istifade edilmeli. Bu durum asla gurur meselesi yapılmamalıdır.

İTFAİYE 110 DEDİ GERİSİ YOK

Bir okula afetler hakkında bilgilendirmeye gideceğim. İtfaiyeden sorumlu –kendisini de severdim- arkadaşı aradım. Dedim, sende bulun değişiklik olsun. Muhtemelen arkadaş, ilkokul veya ortaokul mezunu idi. Biraz tedirgin olduğunu hissedince, merak etme ben konuşurum. İlk söz hakkını sana verem, sen birkaç cümle ile itfaiyeyi tanıt, ayrıntıya gerek yok. Gerisini ben tamamlarım. ‘’Tamam’’ dedi. Sabah daireye elinde 500-600 sayfalık bir Yangın kitabı ile geldi. Dedim, kitaba gerek yok. Sen sadece dediğimi yap. Okula gittik. Muhtemel 250 civarında öğrenci bizi dinlemek için bahçede toplanmış bekliyor. Ben, ‘’itfaiyeci arkadaşımız, sizlere Mecitözü itfaiyesi hakkında kısa bilgi verecek’’ diye arkadaşı takdim ettim. Arkadaşımız, mikrofonu eline aldı. 110 Yangın diyor, gerisi gelmiyor. Bilmediğinden değil ama toplum karşısında konuşma deneyimi olmadığından heyecan yaptı. Sonra birkaç cümle ile tamamladı.

Özeti: Hangi kurumda olursak olalım hiç olmasa 5-10 dakikalık konuşma bilgimiz hafızamızda (zaman zaman kendi başımıza bağıra bağıra konuşarak) bulunmalı ki, beklenmedik bir zamanda mikrofon uzatılırsa mahcubiyet duymayalım. Durumu idare edelim.
        
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve –hikâyeden şiire sızan- Susamak, Depremle Yaşamak ve Kazalar geliyorum Demez kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. 536 5681141 No’lu telefondan iletişime geçerek, benden imzalı olarak temin edebilirsiniz.