Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Çiftliğe yerleştikten sonra ilk işi yardımcı aramak oldu. Ama ne yakın nede uzak köylerden bir yardımcı bulamadı.

Çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vazgeçtiği gibi, çiftlik sahibini de vaz geçirmeye çalışıyorlardı.

Çiftlik sahibi pes etmeyip yardımcı aramaya devam etti. Nihayet çelimsiz, orta yaşlı bir adam çalışmayı kabul etti. Adamın haline bakıp ‘Sen çiftlik işlerinden anlar mısın?’ diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. Adam sakince –sayılır- ama -fırtına çıktığında uyuyabilirim- dedi. Çiftlik sahibi bu ilgisiz sözü biraz düşündü. Sonra boşverip çaresiz işe aldı. Zaman geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli yürüttüğünü görünce içi biraz rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, o fırtınanın müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı. Hemen adamın odasına koştu. ‘‘Kalk! Kalk!’’ fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.’ Adam yatağından bile doğrulmadan mırıldandı: ‘’Boş verin efendim, gidin yatın. İşe girerken ben size fırtına çıktığında uyuyabilirim demiştim ya.’’ Çiftçi adamın rahatlığına çıldırdı. Ertesi sabah ilk işi onu kovmak olacaktı ama en azından şimdi fırtınaya bir çare bulunması gerekiyordu.

Dışarı çıktı, saman balyalarına koştu: O da ne, saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüş sıkıca bağlanmıştı. Ahıra koştu. İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı iyice desteklenmişti. Tekrar evine yöneldi. Evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı. Çiftçi rahatlamış bir şekilde odasına döndü, yatağına yattı. Fırtına uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken mırıldandı: ‘Fırtına ile yaşamak zorundayım ama fırtına çıktığında uyuyabilirim’ 

Efendim ülkemiz deprem bölgesi, nüfusun %90 küsuru buralarda yaşıyor. Zemin olarak genelde alüvyonlu bir zemine sahibiz. İrili ufaklı fay hatlarının ya üzerinde ya da yakınlarında ikamet ediyoruz. Dünden bugüne büyük depremler yaşamışız, yaşıyoruz ve muhtemel ki gelecekte de yaşayacağız. (6 Şubat 2023 tekrar yaşadık) İkinci bir güvenli ülkemiz olmadığına göre, mevcut imkânları en güzel şekilde değerlendirmemiz gerekmez mi? Ama gelin görün ki bu nokta da maalesef ve maalesef toplum olarak sınıfta kalıyoruz. Bir boş vermişlik aman sendecilik, duyarsızlık almış yürümüş.17 Ağustos depreminin yıl dönümünde tüm basında irili ufaklı haberler yer aldı. Şöyle ki; bir ilimizde yıkılması gereken 2500 tane tehlikeli bina var. Orta hasarlı binalarda tehlikeyi hiçe sayıp, hala oturmaya devam edenler var. Belediye elektriğini, suyunu, doğalgazını kesti ama vatandaş boşaltmamak için hala direniyor. (Bu arada kentsel dönüşüm- güvenli yaşam çalışmalarını takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum) Rektör öğrencileri uyardı: ‘‘Güçlendirilmesi yapılmamış hasarlı evleri kiralamayın. Bunun için listeye bakın. Çünkü: Orta hasarlı binalar bir boya bir badana ile öğrencilere kiraya veriliyor. Ucuz olduğu içinde rağbet görüyor. Dolaysıyla betondan tabutlar hazırlanıyor’’ Diğer taraftan basında kiminin ilginç hayat hikâyesi, kiminin acısı gündeme tekrar geldi. Ama muhtemel ki 18 Ağustos’ta unutuluverdi… Bu nokta da yazan çizenlere de adamın işi gücü yok durmadan bunlarla uğraşıyor deliniverdi…

 ÖZETİN ÖZETİ: Olası depremlere afiyette iken zihnen (bilgi-plan), manen (dua-sabır), maddeten (tedbir, sivil savunmayı ve savunmacıyı önemseme, ilgi, bilgi - planın icraatta aksatılmadan uygulanması. Başka bir ifade ile devlet, özel sektör veya vatandaşın işini gereği gibi yapması) hazırsanız, fırtına çıktığında deprem olmaya başladığında uyumaya devam edebilirsiniz. Tıpkı Japonlar gibi otellerin, okulların kapısının arkasına: ‘Deprem olurken sakın kaçmayın, en güvenli yer burasıdır’ yazabilirsiniz. Yoksa ara sıra tatbikatlarda görüldüğü gibi, bilinçli tahliye yerine çocuklara ‘’Kaç! Kaç!’’ diye bağırırsınız bazen onu da beceremez çocukların ezilmesine sebep olursunuz… 
            *
 TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve –hikâyeden şiire sızan- Susamak kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek, benden imzalı olarak (tanesi 50 TL) veya Osmancık’ta Topçuoğlu Mağazası’ndan temin edebilirsiniz.