Mütareke basını teslimiyeti kabul etmişti, tıpkı saray gibi…

Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının müttefikler tarafından işgali, hudutlardaki asker miktarının müttefikler tarafından kararlaştırılması, liman, demiryolu ve stratejik noktaların işgali, askeri kuvvetlerin terhis edilmesi…

İşgalciler tarafından Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda yozlaşmış Osmanlı devletinin önüne konan şey, toprak kaybederek küçülen bir imparatorluğun son kalıntılarını da teslim alma girişimiydi.

Anadolu’daki milli hareketin liderliğini yapan Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş mücadelesinin sadece bedensel olarak verilemeyeceğini bilen, insanlık tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak ortaya çıktı. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları işgale karşı Anadolu halkını örgütlemek üzere milli cemiyetler üzerinden halkın örgütlenmesinin yanında, kurtuluş mücadelesinin o zor dönemlerinde milli gazeteler çıkararak halkı aydınlatmayı başarmıştır.

Teslimiyeti kabul eden sarayın sözde gazetecileri İngiliz işgaline boyun eğmişlerdi. Saray soytarıları milli mücadeleye karşı halkın yanında değil, saltanatını korumanın derdine düşerek teslim bayrağını çeken saray iktidarının yanında yer almıştı.

Mütareke Basını, Milli Mücadele aleyhine yayın yapıyordu. Ali Kemal, Mustafa Sabri, Sait Molla gibi isimler teslimiyetçi Damat Ferit hükümetinin politikalarını desteklediler.  İşgalci devletlerin baskısıyla harekete geçen Şeyhülislam Mustafa Sabri‘nin fetvasıyla Nisan 1919’da Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey idam edildi. Ancak 14 Ekim 1922’de Kemal Bey, milli mücadelenin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “milli şehit” ilan edilmiştir.

Anadolu’da milli direniş başlatıp örgütleyen Mustafa Kemal Paşa için hakaretlerde bulunan ve idam fermanı çıkaran Mustafa Sabri, “İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir” diyordu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusuydu, Türk halkının milli mücadeleden zaferle çıkmasının ardından İngilizlerin temin ettiği gemiyle önce Mısır’a kaçtı, oradan da Yunanistan’a sığındı.

Ali Kemal, Kuvayı Milliye hareketi ve Mustafa Kemal Paşa hakkında sert yazılar yazıyordu. O da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularındandı. Saray hükümetini destekliyor, Anadolu milli mücadele hareketine karşı çıkıyordu. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Ankara Hükümeti tutuklanmasını istemişti. İzmit’te bölge kumandanı Sakallı Nurettin Paşa’ya teslim edilen Ali Kemal, karargah önünde toplanan halk tarafından linç edilerek öldürüldü.

İstiklal Savaşı’nı örgütleyen Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nin ardından İradei Milliye isimli gazetenin çıkarılması için kolları sıvadı. Anadolu halkının gelişen olaylardan haberdar olması gerekiyordu. Milli mücadelede nelerin yapıldığı ya da yapılması gerektiği yönünde yazılar ve haberler çıkıyordu. Gazetenin, Sivaslıların ilgisi nedeniyle Ankara’ya taşınmasından vazgeçilir.

12 Ocak 1920’de Mustafa Kemal, Kazım Karabekir’e Ankara’da Hakimiyeti Milliye isimli yeni bir gazetenin çıkışını haber verir. Temsili Heyetiye’nin yönetiminde olan gazetenin ilk başyazarları Mustafa Kemal, Hamdullah Suphi, Hüseyin Ragıp, Ağaoğlu Ahmet ve yazı işlerinde ise Mahmut Esat, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Yahya Kemal gibi şahsiyetlerdir.  Mustafa Kemal, gazetenin çıkışının ertesi günü abonelik çalışmalarına başlar; yıllık abonelik ücreti 300 Kuruş, 6 aylık abonelik ücreti ise160 kuruş olarak belirlenir ve Ziraat Bankası aracılığıyla ulaştırılması istenir.

Bu noktada, halkı aydınlatmadan böylesi zor bir mücadelenin kazanılmasının, o dönem itibariyle çok zor olacağını söyleyebiliriz.

Bu ülkenin kurucusu olan ve dünya tarihinin görüp göreceği en büyük dahi olduğuna inandığım Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal ATATÜRK, sadece bir savaş kahramanı değil aynı zamanda Kurtuluş Savaşı sırasında gazete çıkarmayı ve yöneticiliğini yapmayı başarmış bir başyazar idi.

DÜŞÜNCE İNSANI OLMAK

Siyasi şahsiyetler aynı zamanda düşünce insanı olmalıdır. Günümüzde benzer bir mücadele veriyoruz ve bu mücadele, Atatürk’ün kurduğu çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma mücadelesidir. Günümüzde muhalif basının bir parçası olan Sonsöz Gazetesi de benzer imkansızlıklar ve fedakarlıklarla götürülmektedir. İlkesel olarak hiçbir siyasi partiyle ekonomik bağımız yoktur. Yönetim olarak üyeliğimiz de yoktur.

Gazetemizde yazılarına yer verdiğimiz, iki siyasi partinin genel başkanlığı görevini yürüten Doğru Parti lideri Sayın RİFAT SERDAROĞLU ve Adalet Partisi lideri Sayın VECDET ÖZ, aynı zamanda birer düşünce insanı ve yazar oldukları için ayrıca saygı duyduğumu belirtmek istiyorum. Sayın Rifat Serdaroğlu, siyasi parti kurmadan çok öncesinde yazılarına başlamıştı zaten; sanıyorum Türk siyasi hayatını uzun yıllar bir beyin emekçisi olarak hem içerden hem de dışardan gözlemleyerek bu noktaya geldi. Birleşme noktasındaki bu iki siyasi partinin merkezdeki milli unsurları toparlayacağını umuyorum.

Ben herhangi bir siyasi partinin üyesi değilim. Siyasi partilere objektif bakabilmek adına “herhangi bir siyasi partiye üye olmadan” bağımsız kalmayı tercih ediyorum. Ve bulunduğum yerden baktığımda, düşünen siyaset insanlarıyla düşünemeyenler arasındaki farkı daha rahat görebiliyorum.

CHP’nin SEÇİM KAYBI

Bir siyasi partiye üye iseniz olayları ve konuları objektif değerlendirme şansınız çok sınırlı olabilir. CHP’nin içinde yaşananları ve neden sürekli seçim kaybettiğini anlamak ve sağlıklı bir değerlendirme yapmak için, insanların birbiriyle olan etkileşimini, toplumsal kültürün yansıması olan iç dinamikleri ve en önemlisi de bunları yoğurduğunuz tecrübeyi göz önünde bulundurmanız gerekir.

Sorun yalnızca YAPISAL değildir, aynı zamanda parti içi EĞİTİM eksikliğidir. Tüm bunların yanında insanların birbiriyle olan duygusal bağları, birbirleriyle kurdukları mekanik ilişkiler sorgulanmaya mahkumdur. Kendi içindeki problemleri çözemeyen ve sürekli insan kaybeden bir siyasi parti olarak CHP, nasıl olur da sağlıklı bir ittifakı yönetebilirdi? Ve işte 6’lı İttifak (Millet İttifakı) ile olan sağlıksız müzakereler, seçimin kaybedilmesi sonucunda AKP iktidarına yeni bir 5 yıl daha kazandırmıştır.

NEDEN?

Tuncay Özkan’ın adının geçtiği “çete iddialarının” üzerine gidilmez? Neden Muharrem İNCE’nin iddiaları, neden Menemen Belediye Başkanı Serdar AKSOY’un iddiaları araştırılmadı? Neden hep aynı kişiler 5 defa, 6 defa, 7 defa milletvekili seçildiler? Neden Kemal KILIÇDAROĞLU genel başkan olduktan sonra demokrasiyi yok etti?

Neden CHP, kendi yarattığı yandaş TV kanallarının dışına çıkamadı? Neden Dünya gezegeninde değil de Mars’ta koloni kurmuş gibi yaşıyorlar? Hep aynı kişiler, aynı cümleler, benzer yorumlar… Neden halka sağırlar, gerçeklere körler? Neden?..

Aynı dili konuşmuyoruz, kesinlikle aynı dili konuşmuyoruz. Seçimi kaybettiniz…

Kazanmanın göstergesi iktidara gelmektir. 600 kişilik parlamentoda CHP’nin 129 milletvekili var. Seçime CHP listesinden giren, AKP’den kopanların kurduğu gerici partilerin milletvekilleri, tıpkı bizim seçim öncesinde söylediğimiz gibi, çağdaş-laik-Atatürkçü Türkiye’nin aleyhine kararlar almak üzere iktidara yanaşıyor. Sırtınızda taşıyıp kalkan olduğunuz, 15 milletvekili vererek güç verdiğiniz ve sizden oy çalmasına göz yumduğunuz İYİ Parti ve onun genel başkanı Meral AKŞENER burnundan soluyor. Bunların hepsi sağ kültürden gelen ve iktidarla çalışması mümkün olan siyasi partiler ve onun şahsiyetleridir.

Atatürkçülük Türkiye’de yükselirken gerici, muhafazakar ve müteahhit çetelerinin sızdığı siyasi partilerle iş tutmak hangi akla hizmet eder?

Aziz ATATÜRK’ün kurduğu CHP, günümüzde rayından çıkarak Türkiye’yi büyük bir umutsuzluğa sevk etmiştir.

CHP’nin öncülük ettiği Millet İttifakı, iktidarı temsil eden Cumhur İttifakı gibi gerici söylem ve mutabakat metinleriyle 14 Mayıs seçimlerine giderken neler oldu?

Aydın ve Atatürkçü kitlelerin büyük çoğunluğu sandığa gitmedi.

Sonrasında dağılsa da, ATA İttifakı ciddi bir çıkış yaptı.

Pandemi, deprem ve sığınmacı sorunu AKP’nin sonunu getirmişti. Ancak muhalefet hem sandıkları koruyamadı hem kendi içinde anlaşmazlığa düşerek mevcut iktidara yeniden can verdi. Meral AKŞENER masadan kalktı, sonra geri döndü ve ittifaka karşı güven kaybı oluştu.

MERDAN YANARDAĞ’ın Tutuklanması

CHP’nin televizyon kanalları gibi algılanan Halk TV, KRT ve nispeten daha objektif olan TELE1’in yayın hayatına girmesi başlangıçta ihtiyaçtan doğmuştu. Ancak zamanla son derece taraflı yayın yapmaları, 6’lı İttifak’ın gerici temsilcilerine ve HDP’nin bölücü kafalarına kapılarını açmaları, Atatürkçü diğer tün kesime ekranlarını kapatmaları affedilemez bir hata olarak tepelerine balyoz gibi indi.

Bir gazeteci, entelektüel ve başarılı bir televizyon programcısı olan Tele1 genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ, CHP’den koparak AKP’ye geçen ve yine bu iktidar döneminde Silivri cezaevinde kendisiyle hapis yatan Mehmet Ali Çelebi’nin yayınladığı bir video ve Tele1 ekranlarında semirtilen İYİ Parti’den bir milletvekili olan Adnan Beker’in suç duyurusu neticesinde tutuklandı.

Ne ilginç değil mi, sizi bir dönem yol yürüdüklerinizle yargılıyorlar.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Merdan YANARDAĞ’ın Tele1 ekranlarında yaptığı terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’la ilgili değerlendirmelere katılmıyorum ve hatalı buluyorum. Ancak Merdan Yanardağ’ın bu topluma bir haberci, gazeteci ve bir düşünür olarak yaptığı katkılar inkar edilemez. Herkesin sustuğu anda konuşmak, herkesin yandaş olduğu dönemde muhalif yayın yapacak kadar cesur bir haberci ve yorumcu olmak ve hayatı boyunca dürüst bir gazeteci olarak yaşamak gurur duyulacak meziyetlerdir. Bir insanı, yaptığı binlerce doğruya karşı, sadece bir hatasıyla silmek doğru olmaz. Üstelik Merdan Yanardağ iktidarın yetkili bir mercii olarak değil, sadece bir yorumcu olarak konuştu.

Merdan Yanardağ’ın söylediklerinden çok daha fazlası, 21 yıllık iktidar tarafından söylenmiş ve HDP aracı yapılarak PKK ile “çözüm süreci” yürütülmüştür.

Dürüst, onurlu bir gazetecinin bu şekilde tutuklanması kabul edilemez. Siyasete aynı pencereden bakmak zorunda değiliz. Ancak bu ülkede pandemi, deprem gibi korkunç felaketler yaşanırken ve iktidar aleyhine yayın yapmaktan korkan TV kanalları varken, onlarca satılık-yandaş-sözde gazeteci varken, konuşmak cesaret isterdi. İşte Merdan Yanardağ bunu yaptı…

Merdan Yanardağ, mütareke basını gibi hareket etmemiştir. Halkın haber alma özgürlüğünden yola çıkarak çok cesur haberlere imza atmıştır.

TARİH YENİDEN YAZILMALIDIR

Türk siyasi hayatında topyekun bir değişim olması gerekiyor. Sadece siyasi partilerin demokratikleşmesi yetmez, siyasi şahsiyetler de değişmelidir.

Türk toplumu yeniden tarihini yazmak zorundadır.