Sevgili okurlarım…

Yaz döneminde proje ve arazi çalışmalarım nedeniyle köşe yazılarıma Ekim ayına kadar ara vermeyi planlamıştım.

Fakat, güncel gelişmeler ve ulusal basında uzmanlık alanım ile ilgili haberlerin sürekli çıkıyor olması, konu hakkında bilen-bilmeyen herkesin bir şeyler söylediği bir dönemde doğruları ve gerçekleri yazmadan olmayacağına karar verdim.

Bildiğiniz üzere ulusal basında son bir haftadır Muğla Akbelen’de yöre halkı ve çevre aktivistleri tarafından bir sivil direniş başlatılmış ve kolluk kuvvetleri ile direniş mücadelesi şiddetli bir şekilde devam etmektedir.

Direnişin sebebi; Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen ormanlarında özel bir şirketin termik santrallerine kömür üretebilmek için kömür sahası üzerinde bulunan ağaçların kesmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu duruma karşı, Akbelen köylüleri ve Türkiye genelindeki Çevre Aktivistleri olayı protesto etmekte ve ağaç kesimine engel olmaya çalışmaktadır.

Hepimizin bildiği üzere Muğla-Milas ilçesinde Yeniköy’de 2 adet ve Kemerköy’de 3 adet olmak üzere toplam 5 adet termik santral üniteleri bulunmaktadır. Bu santraller tabiî ki enerji üretmek için kömür kullanıyorlar.

Yeniköy-Kemerköy termik santralleri 1987 yılından 2014 yılına kadar 27 yıl boyunca Devlet tarafından (EÜAŞ) işletilen bir elektrik santraliydi. 2014 yılında sonra 10 yıldır ise özelleştirilerek çalışmasına devam etmek olan bir termik santraldir.

Aslında kargaşa ve protesto da bu özelleştirme sonucunda ortaya çıkmıştır.

Bu direnişte kim haklı veya kim haksız açısından değil de, gerçekleri veriler ile bilimsel yönden analiz edelim.

Konu uzmanlık alanım olan kömür ve enerji olması sebebiyle sizlerle bazı bilgileri paylaşmak ve bu bilgiler ışında durumu anlamınıza yardımcı olmak istiyorum.

Olaya önce enerji açısından bakalım!

Bugün hayatımızda, enerjinin olmazsa olmaz olduğu gerçeğini bahsetmeme gerek yok sanırım?

Sorun! Enerjiyi hangi kaynaklardan sağlayacağız sorusunda ortaya çıkıyor.

Enerji’yi klasik olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil kaynaklardan mı? Nükleer’den mi? Yoksa! Güneş, rüzgâr, su (hidrolik) veya jeotermal gibi yenilenebilir (yinelenebilir) kaynaklardan mı sağlayacağız?

Bu sorunun cevabını Dünya’da gelişmiş ve nüfusu bizim gibi kalabalık ülkelerdeki durumu inceleyerek bakmak lazım.

Bugün Dünya’da en gelişmiş ülkeleri sıralayacak olursak, ABD, Rusya, Çin, Kanada, Avustralya, Almanya, İngiltere ve Fransa başta gelir. Bu ülkelerin hepsi sanayileşmeye dayalı olarak gelişmişler ve ekonomik olarak da büyümüşlerdir.

Sanayileşme için enerji olmazsa olmazdır.

Peki! Bu ülkeler sanayileşirken enerjilerini nereden üretmişlerdir?

Son 50 yıl hariç gelişmiş ülkelerin hepsi, petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil enerji kaynaklarından üretmişlerdir.

1800’li yıllarının başından günümüze tüm Dünya’da enerji kaynaklarının değişimine bakacak olursak; kömür, doğal gaz ve petrol gibi fosil kaynaklar ve yine çevreye olan etkileri açısından fosil kaynaklar gibi aynı etkiye sahip olan tezek, odun ve bitkisel atıkların enerji üretimindeki payı %100’ü ila %85’ine kadar hep yerini koruduğunu görmekteyiz.

Enerji kaynağı olarak 1900’li yıllara kadar Avrupa’da kömür rezervlerinin tükenmeye başlaması sonrasında kömür’ün yerini petrol ve doğalgaz alarak fosil kaynaklarının enerjide kullanımı %78’e kadar sürekli artmıştır.

2013 yılında yapılmış bir çalışmaya göre; birincil enerji kaynakları açısından enerji üretim değerlerine bakacak olursak; yenilenebilir veya yinelenebilir enerji kaynakları tüm enerji üretimindeki payı %19’dur. Bu değer 2023 yılı itibaren ancak %21’e çıkabilmiştir.

Son 50 yıl içerisinde Avrupa’da (Almanya, İngiltere ve Fransa) fosil enerji kaynaklarının, özellikle de kömür rezervlerinin tükenmesi veya azalması sebebi ile enerji üretiminde yinelenebilir olan rüzgâr ve güneş enerjileri ile nükleer enerji kaynaklarına geçmeye başlamışlardır.

Hollanda (17 milyon), Belçika (12 milyon), Çekya (11 milyon), İsviçre (9 milyon), Slovakya (5 milyon), Slovenya (2 milyon), Lüksemburg (700 bin) gibi Avrupa ülkelerinin nüfusu, bırakın İstanbul’un 18 milyonluk nüfusuna yaklaşmasını, Ankara, İzmir ve Bursa’yı Hatta! Eskişehir’in nüfusu kadar olan ülkeler olduğundan dolayı enerji ihtiyaçları da Türkiye ile kıyasla çok çok azdır.

Enerji ihtiyacı açısından bu ülkeler ile Türkiye kesinlikle kıyaslanamaz.

O zaman nüfusu kalabalık ve gelişmiş olan ülkelere bir göz atalım!

340 milyon’luk nüfuslu ABD’de enerji tüketiminin %35’i kömür olmak üzere doğal gaz ve petrol dahil %80’i fosil enerji’ye dayanır.

60 milyonluk Kanada’da enerji tüketiminin %28’i kömür, %30’u petrol ve %23’ü doğal gaz olmak üzere %81’i fosil enerji kaynaklarından sağlamaktadır.

Bizim nüfuzumuza en yakın olan ülkelerden biri olan Almanya’da ise enerji tüketiminin %20’sini kömürden, %24’ü doğalgazdan ve %30’u petrolden olmak üzere %74’ünü fosil yakıtlardan karşılamaktadır.

Avustralya’da enerji tüketiminin %60’ı kömür, %30’u doğal gaz olmak üzere %90’ı fosil kaynaklara dayanır.

160 milyonluk nüfusu ile Rusya’da %40 kömür %40’ı doğal gaz olmak üzere %90’ı fosil enerji kaynaklarına dayalı bir enerji politikası uygulamaktadır.

Bizim nüfusumuza yakın nüfusa sahip olan Güney Afrika’da ise %90’ı kömüre dayalı enerji üretimi söz konudur.

Çin’de %65’i kömür’den olmak üzere toplamda %85’i fosil kaynaklardan enerji tüketimi gerçekleştirilmektedir.

Dünya nüfusunun yaklaşık 4’te 1’ine sahip olan Çin’de son on yıllık enerji tüketim değişimini incelersek; başta kömür olmak üzere fosil kaynaklardan yenilenebilir kaynaklara doğru çok yavaş bir yönelim olduğunu görebilmekteyiz. Kömür’ün yerini daha çok yine fosil kaynaklar olan petrol ve doğal gaz almıştır.

Görüldüğü üzere nüfusu kalabalık olan ve ekonomik olarak gelişmek isteyen ülkelerin kaderi başta kömür olmak üzere fosil enerji kaynaklarıdır.

Bir de Türkiye’de ki duruma bir bakalım!

Türkiye’de elektrik üretiminin %22’si Kömür, %28’i Doğal gaz olmak üzere %50’si fosil kaynaklardan sağlanmaktadır. Geri kalanı ise %32’i hidrolik (su), %3’ü jeotermal ve %15’i rüzgâr, güneş gibi yinelenebilir kaynaklardan sağlanmaktadır.

Bu değerlere enerji tüketimi açısından baktığımızda ve araçlarda kullandığımız birincil enerji kaynağı olan petrol’ü katarsak işler değişmektedir. Enerji tüketiminin %25’i Petrol, %25’i Doğal gaz ve %30’u Kömür olmak üzere %80’i fosil yakıtlarından sağlanmaktadır (devam edecek…).