Sanatkarların çoğu, her bir sanatta birer peygamberi pîr (bir sanatın ilk kurucusu, öncü) kabul ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh'u (aleyhisselâm), saatçiler Hazret-i Yusuf'u (aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris'i (aleyhisselâm)... Yunus Emre “Şol cennetin ırmaklaı akar Allah deyu deyu “ ilahisinde:

“İdris nebi hulle (elbise) biçer.

Diker Allah deyü deyü.” demektedir.

Demek ki her mesleğin, sanatın bir piri, öncüsü vardır. Hazret-i İdris (aleyhisselâm) terzilerin, dokumacıları, halıcıların piridir. 
Çorum ilimizde hiç şüphesiz terzilerin piri Halil Biçereldir. Zeki, çalışkan, üretken, kararlı, araştırmayı seven, titiz, rahmetli babası Niyazi Biçerel gibi son derece duygusal, hassas ve vizyon sahibi biridir.
1958 yılında 13 yaşında iken babasının yanında mesleğe adım atan Halil Biçerel, büyük bir heyecan ve tutkuyla sürdürdüğü terzilik yaşamında yarım asrı çoktan geride bırakmış. “ısmarlama" diye tabir edilen, sipariş üzerine özel dikim elbise yapan Çorum'un en yetkin ve akla ilk gelen terzilerinden biri... Her ne kadar konfeksiyon sektörünün dönüşümü ve beraberinde hazır giyimin hız kazanmasıyla ısmarlama elbise yaptıranların sayısı bir hayli azalmış olsa da Halil Usta mesleğini ilk günkü azim ve sevgiyle devam ettiriyor. Öyle ki Biçerel mesleğine olan bağlılığını, "Yeniden dünyaya gelsem, yine terzi olurdum." sözleriyle ifade ediyor.Halil Biçerel, 2 Mayıs 1945 tarihinde dünyaya gelmiş. Halil Biçerel, 1958 yılında ilkokulu bitirdikten sonra babası Niyazi Biçerel’in yanında mesleğe adım atmış.
İlk dükkânları Özen Dikim Evi; şu anki Zafer Çarşısı’nın bulunduğu, o zamanlar Eski Ankara Caddesi olarak geçen Kubbeli Caddesi’nde Çitlili Kâzım’ın Olimpiyat Oteli’nin karşısındaki Suluhan’da…
1969 yılında Gazi Caddesi’nde bulunan SSK binasının altındaki Naylon Cemal’in mülkiyetine taşınmışlar.
1977 yılında makine almak için Almanya’ya giden Halil Usta, orada 4,5 ay kalmış. Dönüşünden 1986’ya kadar babası Niyazi Bey’le birlikte Kapalıçarşı’da “3K Moda Evi” adıyla Çorum’un en büyük sipariş dikim atölyesi olarak hizmet sunmuşlar.
1986 yılına gelindiğinde ise Halil Usta’ya yine yol görünmüş ve Hollanda’ya gitmiş. Bu seferki ticarî bir seyahat değil ama… Amsterdam’da 14 yıl boyunca mesleğini sürdüren Halil Biçerel, 2000 yılında Çorum’a dönüş yapmış.
Şu an Zafer Çarşısı’nın ikinci katında bulunan dükkânında müşterilerine özel dikimler yapmayı sürdüren Halil Usta, terziliğin bambaşka bir meslek olduğunu belirterek, “Yeniden dünyaya gelsem yine terzi olurdum.” diyor.
Halil Usta, 65 yıllık meslek tecrübesiyle düşüncelerini, bir röportajında “Bakım ve tamirat işleri, terzilik değildir. Konfeksiyon, bir terzilik değildir. Ancak bunun ayrımını sevgili halkımız artık idrak edemiyor. Zaten eski zamanlardaki gibi güzel giyinen hanımefendilerin ve beyefendilerin sayısı da bir hayli azalmış durumda… İnsanlar çağımızda artık o kadar hızlı yaşıyor ki sipariş verip, haftalar sonra bir elbise sahibi olmayı göze alamıyor. Zamane insanları, ‘Sabah alayım, hemen giyeyim’ istiyor. Dolayısıyla bizim işimizin eski tadı kalmadı. Hâlbuki Avrupa’da bir taraftan hazır giyim sürdürülürken diğer yandan sipariş elbisecilik de devam ettirilir. Türkiye’de konfeksiyon, sermayedarın elinde olduğu için ısmarlama elbisecilik ne yazık ki can çekişiyor.” şeklinde aktarmıştır.

Babası Niyazi Biçerel’de Çorum’un kültür belleğinde âdeta köşe taşlarından biridir. Asıl mesleği terzilik olan Niyazi Biçerel, aynı zamanda çok iyi bir halk oyunları eğitmenidir. Çorum'u yurt içi ve yurt dışındaki pek çok etkinlikte ekip arkadaşlarıyla birlikte başarıyla temsil eden Biçerel, "Şu Uzun Gecenin Gecesi Olsam" isimli sevilen Çorum türküsünün "kaynak kişisi" olarak tanınır.
Niyazi Biçerel, Muzaffer Sarısözen'in yaklaşık 20 yıl boyunca Anadolu'yu karış karış dolaşarak eser derlediği dönemde kendisiyle tanışır.
"Şu uzun gecenin gecesi olsam" sözleriyle başlayan türkünün, "Çorum'da bir evin bacası olsam" şeklindeki ikinci mısraında; Muzaffer Sarısözen'in önerisiyle küçük bir değişiklik yapılır. Bu mısradaki, "Çorum'da" sözü yerine "Sılada" denilmesinin insanlar üzerinde daha etkin bir duygu bırakacağı öngörüsüyle Sarısözen'in bu yönde yaptığı tavsiyesini Biçerel geri çevirmez.
Ve bu türkü; radyo mikrofonlarından ilk kez, Sarısözen'in eşi olan ünlü sanatçı Neriman Altındağ'ın güzel sesinden Türkiye'ye duyurulur. Sıla hasretini ve yâre duyulan ölümsüz sevgiyi en çarpıcı biçimde anlatan eserlerden biri olan türkü, kısa sürede geniş kitleler tarafından sevilir ve hâlâ beğenilerek söylenir, dinlenir...

“ŞU UZUN GECENİN GECESİ OLSAM”

Şu uzun gecenin gecesi olsam,
Sılada bir evin bacası olsam…
Dediler ki nazlı yârin pek hasta,
Başında okuyan hocası olsam…

Evlerinin önü üç ağaç çınar,
Dillerim tutuşur, yüreğim yanar.
Eşinden ayrılan böyle mi yanar,
Anam anam, hangi derdime yanam?

Kâtipler oturmuş, yazıya bakmaz,
Herkes sevdiğini dilden bırakmaz.
Hey Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz,
Gönül defterinden sildin mi beni?

Çok kıymetli aile büyüğümüz olan Halil Biçerel Abime geçirmiş olduğu ameliyattan dolayı geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum..