Cinsiyeti ne olursa olsun her çocuk için baba, güveni ve çerçeveyi temsil ediyor ama yaşın büyümesi ve cinsel kimliklerin devreye girmesiyle beraber babanın anlamı da zenginleşiyor.

Beyaz yakalı babaların ise mesleki başarı kazanma hırsları, aslında çocuklarının yetim büyümelerine neden oluyor. Evet, evlatlarınızı gönderdiğiniz piyano, yüzme, basketbol, eskrim kursları bilişsel ve fiziksel yönlerini kuvvetlendiriyor ama çocuklar bu hengame içerisinde duygusal olarak hep eksik kalıyor.Dünya, anneleri; 18 yıl boyunca tel üzerinde yürümeye mecbur edilmiş bir cambaza benzetiyor. Eğer bir kusur işlerse (çocuk eğitiminde hata yaparsa) sonuçlarının çok ağır olacağını parmak sallayarak anlatıyor. Çocuk yetiştirirken kusursuz olmak da sürekli yer değiştiren hareket hâlindeki bir hedefi vurmak gibi fazlasıyla zahmetli. Çocuk hasta olduğunda, zayıfladığında ya da akademik başarısı düştüğünde gözlerin ilk çevrildiği kişi anne oluyor ve ne yazık ki anneler bu suçlayıcı gözlerin baskısından kurtulmak için cansiperane bir şekilde kendi hayatlarından vazgeçip çocuklarının varlığı için tek başlarına mücadele etmeye başlıyorlar. Peki bu denklemde babalar nerede? Eğer bilimsel bir cevap vermek gerekiyorsa, bu sorunun cevabını, yani babaların bu denklemde nerede olduğunu bilmiyoruz. Annenin tüm davranışlarını âdeta bir mikroskop yardımıyla tüm hücrelerine kadar inceleyen psikoloji bilimi ve toplum, babalık kavramı ile alakalı pek bilimsel çalışmalarda bulunmamış. Bildiğimiz tek şey babalar çocuklarıyla ne kadar çok vakit geçirirse, çocuğun duygusal ve sosyal gelişiminin o ölçüde sağlıklı olacağı bilgisi. Sadece cinsiyet eşitliğine dayanarak babalar da en küçük atomlarına kadar incelensin demiyoruz ama en azından ebeveynlere adil bir şekilde yaklaşılması gerektiği kanaatindeyiz.

Modern psikoloji ve toplum sürekli anneleri eğitmekten ve annelerin zayıf yönlerinden bahseder. Daha iyi bir toplum için daha iyi anneler yetiştirilmesi gerektiğini söyler. Çocuk gelişimiyle alakalı kitaplara, internet sitelerine, filmlere bakın, kullanılan görsellerin ve dilin bütünüyle anneler üzerinden gittiğini göreceksiniz. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki babaların etkin bir şekilde olmadığı her çocuk yetiştirme serüveni eksik ve kusurlu olacaktır.

Özellikle beyaz yakalı babalara çağrımdır: Hiçbirinizin iş hayatı evlatlarının hayatından kıymetli değildir, siz mesleki başarılar kazanırken çocuklarınız ne yazık ki yetim büyüyor. Evlatlarınızı gönderdiğiniz piyano, yüzme, basketbol, eskrim kursları sadece bilişsel ve fiziksel yönlerini kuvvetlendiriyor ama çocuklar duygusal olarak hep eksik kalıyorlar. Çocuğa dünyayı öğretin, dünya ile ilgili temel becerileri kazansınlar. Net olan bir şey var ki; danışmanlıkların, müdürlüklerin, genel müdürlüklerin kısacası dünyadaki mevki ve makamın sonu yok. Büyük bir hırsla ve istekle fâni olana bu kadar saldırmak, sarılmak bize felaketten başka bir şey getirmeyecektir. Rızık kazanmak ile rızık kazanmayı bir kazanç hâline getirmek bambaşka şeylerdir, birinde Allah'a güven varken diğerinde haşa güvenden şüphe etmek vardır. Hepimiz öleceğiz, ölmek için buradayız ve bizden geriye yaptığımız maddi yatırımlar, projeler değil kendi ailemiz ve evladımız başta olmak üzere insana yönelik yaptığımız yatırımlar ve projeler miras kalacaktır. Unutmamak ve unutturmamak ümidiyle.

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor:

Bir adam Resûlullah'a gelerek "Yâ Resûlallah, insanlar içinde iyi davranmama en fazla layık olan kimdir" diye sordu. Resûlullah "Annendir" buyurdu. Adam "Sonra kim" dedi. Resûlullah "Annen" dedi. Adam "Sonra kim" dedi. Resûlullah yine "Annen" dedi. Adam "Sonra kim" diye sordu. Resûlullah "Baban" buyurdu. Buhârî

OTUZ KUŞ

Ben, babamın en hüzünlü yanıyım.
Ben, babamın aslan kahramanıyım
Öyle değil mi baba!
Gözlerin kıpkırmızı.
Çok mu ağladın?
Baba, o geceyi birde benden dinle.
Ama her zamanki gibi dinle,
Tebessümle.
Rüyamda kanat sesleri duydum, mevsim yazdı.
Kanat seslerinin ardından,
Muhteşem bir koku yayıldı etrafa.
Sanki biraz gül biraz leylaktı.
Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı.
Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı.
Bir ses duydum, sala sesiydi.
“Hayırdır” dedim.

“Hayırdır” dediler.
Çukur Kuyu’daki gökyüzü gibiydi uçtukları yer.
Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler.
Kanatlarında kan vardı.
“Hayırdır” dedim.
Hadi sende uç,
Bizden hızlı uçabilirsin dediler.
Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba.
Birden uyandım.
“Hayrolur” dedim.

Meğer, gecesi vatanım için kâbus olacak bir güne uyanmışım.

Gökyüzünün yıldızlarını çalıp omuzlarına takan hain yüzler gördüm o gece.
Ruhları yoktu.
Korkar mı senin oğlun, korkmaz..
Korkmadım!
…………….
DURSUN ALİ ERZİNCANLI

Kaynaklar: Lacivert Dergi.