Bazıları doğuştan tiyatrocu, otur izle…

Gülüşleri sahte…

“Canım” diyip arkandan çevirmedik dolap bırakmamakta usta…

Dilleri “canım” derken, bir film repliğindeki gibi, arkalarında hançer taşıyorlar sanki…

Cepleri para, içleri fesat kaynarken, bir samimi “Nasılsın?” için dillerinde akrep var…

Farkında olmadan attıkları zehirli bakışları belki oksijeninizi değil ama bulunduğunuz auranızı bozup çürütüyor.

Ondandır, bazılarının yanından enerjisi çekilmiş, sünger gibi delik deşik ve baş ağrısıyla ayrılırsınız.

Yaydıkları negatif enerji, sizi hasta eder.

Aynı negatifliktekilere ise hiçbir şey olmaz. Negatif negatif geçinirler…

Bu tarz samimiyetsizlerde yalancılık da bir eşantiyondur.

Kendilerini çok zeki addederken, ayaküstü söyledikleri bin bir yalan, kuyruklarına dolanıp komik hale düşmelerine sebep olur da, bunu bile fark edemeyecek kadar zavallıdırlar…

“İşim olmaz, ben bu işte yokum” dedikleri ne varsa, herkesten önce koştuklarını gördüğünüzde artık şaşırmazsınız.

Yaptıkları ile söyledikleri hep tutarsız olduğundan, tutarlı oldukları tek konu, yalancı olmalarıdır.

Yapmacıklıkta öyle ustadırlar ki, sizin samimiyetle yaptığınız en ufak bir hareket onlara batar.

Sanırım açığa çıkma endişesi sebebiyle…

Sorsanız dünyanın en duyarlısı, en maharetlisi, en sevgi dolu insanıdırlar…

Tiyatro sahnesinden indiklerinde asıl maskesiz halleri tam bir fiyaskodur.

Tahammülsüzlükler, duyarsızlıklar, bencillikler, merhametsizlikler ve kendilerine dahi itiraf edemeyecekleri kadar kötü bir çok vasıf…

Asıllarına kendileri bile dayanamaz böylelerinin.

O yüzden bin bir maske takarlar etraflarına…

Yemekten apse yapmış yanak içleri, yolunmuş tırnak etleri, sallanıp duran ayakları, dışa taşmaya can atan refleksleridir…

Farkettiğinizi gördükleri an, size cephe alırlar.

İçten içe maskelerinin düşmesinden çekinirler.

İçten sergilediğiniz her davranış, tutum ve refleks onlar için yıkılması gereken birer labuttur…

Samimiyetsizlikleri bir gün ortaya saçılmasın diye, ya sizi de aynı yapmacıklığa düşürmek için çabalarlar ya da sizi hedef gösterip sizden kurtulmaya…

Çevrenizdekiler sizden nefret etsin yeter. Sebep mühim değil.

Yeter ki, kendileri ifşa olmasın.

Her şey yolunda edasıyla, samimiyetsiz, yapmacık gülüşlerle gezerler ortalıkta…

Bunu hayatın gereği gibi sunarlar…

Şartmış gibi…

Yapmayan beceriksizmiş veya geçimsizmiş gibi…

Dillerinden riyakarlığı, sahtekarlığı düşürmeyerek profesyonelmiş gibi size her şeyi dikte ederler…

Bilirkişi sadece onlardır…

Tiyatroda alabileceğiniz keyfi, onları izlerken alamazsınız.

Acımanız bile yakışmaz onlara…

 Sadece üzülürsünüz…

Çocukken kim bilir nasıl kendi hallerine terk edilmiş, ihmal edilmiş çocuklar olduklarını düşünerek…

“Ben de böyle miyim?” diye tereddüt ettiyseniz…

(Varsa) Bir yakın arkadaşınıza sarılın bugün…

İçten bir şekilde sarılıyor mu size? Yoksa mesafeyi koruyarak mı?

Mesafe koyması, size kendini açmaktan geri durduğu anlamına gelir. O zaman geçmiş olsun size…

(Yoksa) Teste de lüzum yok…

Umurunuzda olursa, yapmacıklıktan kurtulmak istiyorsanız, çocuklarla vakit geçirin. Onların masumane samimiyetleri zaten size geçer, sizi iyileştirir…

Ya da bin bir surat maskeyle ortalıkta yapmacık yapmacık dolaşın, ne diyeyim…

Biz de ancak gülünecek halinize güleriz…