Her dönemi kendi zaman dilimi içerisinde değerlendirmek lazımdır. Dünün teknolojik imkânları ile bugünün imkânları aynı değil.

En basiti ile sosyal medya iyiye kötüye durmadan tetikliyor. Tabiri caizse uyuyanı uyarıyor. Durmadan dürtüyor, asileştiriyor. Biraz önce şöyle gezinirken bir hanım yazarın: ‘’Benim özgürlüğüme annem, babam, eşim ve çocuklarım asla karışamaz. Müsaade etmem. Sizlerde ettirmeyin(!)’’ türü paylaşımını gördüm.  Tabi altına yazılan onlarca destekleyici yorumlar…

Özgürlük önemli lakin bir insanın eşi hele yılların tecrübe yumağı annesi, babası ‘’evladım, şunu şöyle yaparsan daha iyi olur. Şimdi sana araba değil önce yuva lazım. Ne olur şu okulunu zamanında bitir, KPSS düzenli çalış veya şu şu hareketlerin uygun değil. İnsanlar yanlış anlar. Yarın sıkıntı çekebilirsin…’’ türü iki kelam da etme hakkına sahip olmasın mı? Hiçbir aile büyüğü evladının zarar görmesini ister mi? Kesinlikle istemez. Hatta aklı başında olan aile büyükleri eskiden hataları nedeniyle kendi gördükleri zararları ‘aman evlatlarımız görmesin’ diye üzerlerine tir tir titrerler. Olması gereken de budur. 

Bu bağlamda, zaman zaman çevremden veya okurlarımdan evlatları hakkında ‘’Hocam, siz yazıp çiziyorsunuz. Bu konulara da eğiliyorsunuz. Ne olur şu noktada da bir yazı kaleme alın. Şimdikiler laf söz dinlemiyor. Canımıza okuyorlar. Babası emekli olmasına rağmen, kimselere muhtaç etmemek için bu yaşta hasta hasta sabahtan akşama kadar çalışıyor. Bizim oğlan ise akşama kadar yatıyor.  Sabaha kadar bilgisayarın başında oturuyor. Pazarı bırak eve iki ekmek almaya bile gönderemiyoruz. Bir şey desek  -zaman kötü, ergenlik, intihar- deyiveriyorlar. ’’ Bir başkası ‘’Hocam, oğlumun işi yok, eşi yok tutturdu bana araba alın. Yoksa…’’ gibi gibi sayısız şikayetlenmeler.

Allah kimseyi evlatları ile imtihan etmesin. Belki de imtihanların en zoru derler. Çoğu emektar tanıdıkların evlatlarının hatası – kefillik, müsriflik vb.- nedeniyle sıkıntıya düştüklerine, kırk yıl devlete çalıştıktan sonra rahat etmesi gereken son demde iş aradıklarına şahit oldum. Çok şükür bu noktada biz anne babamızı üzmedik, bizim evlatlarımız da üzmedi. Ama üzenler için, 

Sevgili Gençler, ‘’ya gitte bilem kıymeti ya öl de bilem kıymeti. Asıl olan var iken -üzmeden- bilmektir kadri kıymeti’’ diyorum. Yarın kaybettiğiniz zaman belki aklınız başınıza gelecek ama o zamanda aile büyükleriniz kara toprağın bağrında olacak. Çünkü toprak aldığını vermiyor. Gidenler geri gelmiyor. Ömür boyu vicdan azabı çekeceksiniz. İtiraf edeyim ki, genç yaşta kaybettiğim canım babama bir sımsıkı sarılabilmek için -kırk yıllık- servetimi gözümü kırpmadan verirdim. Nokta.
NOT: 27 Kasım Pazartesi Günü Çorum Kitap Fuarında –girişte belediye standında- kitaplarımı imzalayacağım.  Özellikle bu noktada şikâyeti olanların Mahirane Söylemi kitabımı okumalarını ve okutmalarını ısrarla tavsiye ederim. Beklerim efendim… Kim bilir bir cümle dokunur da…

SÖZ DİNLEMEZ

Bunca yıl aç açık kalmamıştır
Eve İki ekmek bile almamıştır
Yediği sözlere doymamıştır
Söz dinlemez, söz dinlemez

Maşallah, her şeyi kendileri bilir
Büyükler daha bakarken erir
İstediğin kadar göster delil
Söz dinlemez, söz dinlemez

Küçüğü, büyüğü bilmez
Gidenler asla geri gelmez
Bunlara hiç mi hiç, akıl ermez
Söz dinlemez, söz dinlemez

Kısa yoldan zengindik ister
Ucuza bakmaz lükse girer
Nasıl olsa, peşinde peder
Söz dinlemez, söz dinlemez

Adını koymuşlar ergen
Ben giderim sen gelirken
Sorsan, onlarca vardır neden
Söz dinlemez, söz dinlemez

Bak, kafeler dolup taşar
İnsan gördüklerine şaşar
Yaşayan, ne kadar yaşar?
Söz dinlemez, söz dinlemez

Mahir gördüğünü söyledi
Kim bunlara nazar eyledi
Sakın deme hep böyleydi
Söz dinlemez, söz dinlemez
                      Mahir Odabaşı