Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın programına Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Osmancık Şubesi adına Kazım Sekili katılım sağladı.
18-20 Eylül 2019 tarihlerinde üç gün boyunca sürdürülen  II. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresinde ana tema “Şehrin Dili” olarak belirlendi. 
Toplantıda filolojiden felsefeye, tarihten sosyolojiye, mimarlık ve güzel sanatlardan psikoloji ve iletişime farklı sosyal ve beşeri disiplinlerin perspektiflerinden yapılan değerlendirme ve müzakerelerle şehrin dilinin okunması ve yorumlanması yapıldı.  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından düzenlenen kongrenin bu yılki paydaşları ise Fransa’nın Limoges Üniversitesi ile Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği oldu. 
Kongrenin kapanış konuşmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Programına Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Osmancık Şubesi adına Kazım Sekili katılım sağladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına, "Şehirleri çirkinleşmiş, ruhsuzlaşmış bir medeniyetin öne çıkma ihtimali yoktur. Hem medeniyetimizin izlerini koruyacak, hem de modern dönemin şartlarına uyum sağlayacak, küreselleşen dünyada ‘Ben de varım’ diyebilen şehirler kuracağız" diye başladı.
İşte Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları:
MİMARİ, ŞİİR, MUSIKİ
 Tarihe baktığımızda kimi şehirlerin içinde eğlence için insanların katledildiği arenalarıyla öne çıktığını görüyoruz. Kimi şehirler 'cadı' suçlamasıyla insanların yakıldığı meydanlarıyla üne kavuşmuştur. Kimi şehirler yüz binlerce canın telef edilerek yükseltildiği devasa yapılarıyla tarihin sayfalarına kaydedilmiştir. Bizim medeniyetimiz ise 'önce insan' diyen bir tasavvurun eseri olarak inşa edilmişlerdir. Yahya Kemal'e göre bizim devlet kurma ve askerlik dışında dünya ortalamasının fevkinde olan üç büyük sanatımız vardır. Bunlar mimari, şiir ve musikidir. 'Hüner bir şehir bünyad etmektir/Reaya kalbin abad etmektir.' Fatih bu mısralarıyla aslında bizim şehirlerimizin kuruluş amacını da ifade ediyor. Devleti ve şehri yaşatmanın yolunun insanı yaşatmaktan geçtiğini ifade eden bir medeniyetten söz ediyoruz. Farabi buna 'Erdemli şehirler' diyor. Camileriyle, medreseleriyle, kütüphaneleriyle, şifahaneleriyle anılan şehirleri inşa ve imar eden bir ecdadın torunlarıyız biz, biz farklıyız. Bizim öyle dediğim gibi arenalar vesaire. Bunla ilgili olarak da bazı dostlara öyle dedim 'Kapalı spor salonuna arena adını veriyorsunuz. Hiç düşünüyor muyuz bu ismi verirken?' Ve bunların birçoğunun ismini böyle değiştirdik. Ne demek arena? Roma'yı biz arenalarıyla tanıyoruz ama bizim ecdadımız bu tür şeyler inşa etmedi.
TEMEL SAĞLAM, MAYA SAĞLAM
 Şehirleri çirkinleşmiş, ruhsuzlaşmış, fiziki ve manevi olarak yıkıma uğramış bir medeniyetin öne çıkma ihtimali yoktur. Elimizdeki binlerce yıllık medeniyet mirasının gücü sayesinde bu kayıpları kısa sürede telafi edebileceğimize ben yürekten inanıyorum. Madem temel sağlam, madem maya sağlam, öyleyse bunun üzerinde çok daha iyisini bu millet inşa edebilir. Şehirlerimize kendimize nasıl bakıyor, ihtimam gösteriyorsak öyle davranmalıyız. Asıl marifetin insanların kalbini, ruhunu, benliğini inşa edecek, onlara huzur verecek şehirler imar etmek olduğunu unutmamalıyız. Bu amaçla bir süredir marka şehirler diyoruz. Yaşanabilir şehirler diyoruz. Dikey mimari değil, yatay mimari diyoruz. Sebebi bu. Göğe değil toprağa yakın olmanın faziletini anlatıyoruz. Yaşanabilir şehirler, marka şehirler mutlaka kuracağız. 'Bu dikey olursa kurulur' diye bir mantık yok. Yatay mimarinin oluşuyla da bunu inşa etmemiz mümkün. Hem medeniyetimizin izlerini koruyacak hem modern dönemin şartlarına uyum sağlayacak hem de küreselleşen dünyada 'Ben de varım' diyebilen şehirler kuracağız. Geleceğin dünyasında şehirlerini yenilerken şehir kültürünü, şuurunu ve ruhunu korumuş devletlerin arasında yer alacağız. Bunun için önce kendi hazinemizi tüm unsurlarıyla keşfedecek, sahiplenecek, hazmedeceğiz.
ŞEHIRLER DE İÇİNDEKİ İNSANI İNŞA EDER
İBN Haldun "Coğrafya kaderdir"der. Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor; 'Nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır gördüm. Ben dahi bile yapıldım taşü toprak aresinde'. Evet insanın şehri kurması güzelleştirmesi gibi şehir de içindeki insanı inşa etmiş ve geliştirmiştir. Eşrefoğlu Rumi de "Her şey bir merdiven gibidir, kişi onunla yukarı da çıkabilir aşağı da inebilir" der. İşte bizler de kaderimize uygun bir şekilde bir şehrin içinde doğarız bir şehrin içinde yaşarız orada hayatımız nihayete erer. Şehrin bizi yukarı çıkarması veya aşağı çekmesi bizim tercihlerimize bağlıdır.