Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Osmancık Şubesi, 'Ehli Sünnet ve Mezhep Kavgaları' konulu söyleşi düzenledi.

Derneğin çok amaçlı salonunda gerçekleşen söyleşiye Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hilmi Demir konuşmacı olarak katıldı.

Konuşmasına Hz. Ali ile Hariciler arasındaki mücadeleyi anlatarak başlayan Prof. Dr. Hilmi Demir, mücadelenin sonunda Hz. Ali'nin haricilere kafir dememesini ve karşı taraftan ölenlerin cenaze namazını dahi kıldırmasının bize örnek olması gerektiğini söyledi.

Himli Demir, konuşmasında özetle şunları söyledi:

"Hz. Peygamber hem vahyi alan hem de vahyin nasıl yaşanması ve anlaşılması gerektiğini ümmete öğreten bir otoriteydi. İlk Müslümanlar karşılaştıkları her sorunu ona götürebiliyorlardı. Hz. Peygamber’in vefatından sonra ise Müslümanların karşılaştıkları ilk mesele ‘kim yönetecek’ sorusu oldu. İlk Müslümanlar bu sorunu kendi bildikleri kabile yöntemleriyle aşmaya çalıştılar. Hz. Osman dönemi ile birlikte pek de aşamadıkları ortaya çıktı. İlk Müslüman toplumun yaşadığı yönetim sorunu, bir dizi krize ol açtı. Cemel Vakası bunlardan ilkiydi. Ama burada bile sorun itikatlaşmamıştı. Hz. Aişe, Hz. Talha, Hz. Zübeyr Hz. Ali ile karşı karşıya geldiler. Savaştılar, Hz. Talha şehid oldu, baş ucunda Hz. Ali vardır. Cenazesini de Hz. Ali kıldırır. Cemel bize bir şey öğretir. Müslümanlar birbiriyle kavga etmez değildir. Keşke hiç etmeselerdi ama insanoğlu asla masum değildir. Allah da Müslümanların kavga edeceğini bildiği için Hucurat 9. Ayette, “Müslümanlardan iki grup birbirleriyle vuruşursa aralarını düzeltin” demiyor mu? Evet kavga da bizim içindir, ama Müslümanlar kavga etseler bile bu kavgayı itikadi bir sorun olarak görüp birbirini tekfir etmemelidirler. Cemel vakaası bize bunu öğretir."

Daha sonra Ebu Hanife'nin düşünce dünyamızı nasıl belirlediği üzerinde konuşan Prof. Dr. Hilmi Demir, "Ebu Hanife’yi bence önemli kılan üç şey var. İlki, onun yukarıdaki sorunları çözme biçimidir. ‘Kim yönetecek’, sorusu, ‘kim Müslüman’ sorusuna dönüşünce ilk Müslüman toplum arasında ciddi bir fırkalaşma gerçekleşti. Emeviler Müslüman olamayanlardan alınan vergi gelirlerini korumak için yeni Müslüman olmuş Fars ve Türk kökenli Müslümanların İslam’a girişini erteleyerek onlara bazı mükellefiyetler yüklediler. Bir taraftan işledikleri büyük günahlar nedeniyle Müslümanları tekfir eden Harici zihniyet bir taraftan İslam’ı yeni seçenleri ikinci sınıf Müslüman gören zihniyet tarafından ötelenen Müslüman topluluklar krizine çözümü formüle eden Ebu Hanife oldu. “Ehli Kıble tekfir edilemez” ilkesiyle Ebu Hanife ilk yüzyılda bu soruna müdale etmiş oldu. Müslümanlar siyaseten farklı düşünebilir, amellerinde eksiklik olabilir ama aynı kitaba, aynı Peygamber’e inanıp aynı kıbleye yöneliyorlarsa biz onları asla tekfir edemeyiz. İmanı götürecek olan eylem ya da davranış değildir, imanı götürecek olan tekzipdir. İman girdiği yerden çıkar. İman tasdikle girer dolayısıyla da tekzip/inkar ile çıkar. Allah Kur’an’da büyük günah işleyen kullarına “Ey İman edenler!” diye hitap etmiştir. Allah günah işleyenden bu ismi almadığına göre biz de alamayız, der.

Ebu Hanife’ye yönelişimizde ikinci neden onun hukukçuluğudur. İlk kanunlaştırma faaliyetini başlatan ve bunu bir ekole dönüştüren kişi de Ebu Hanife’dir. Ebu Hanife zamanı ve değişimi yönetecek zihni ve kurumsal inşayı yaparak Müslümanların kendi çağlarına hâkim olmasını sağlamıştır. Ebu Hanife devlet ve kentlerin kurulduğu İslam toplumunda ilk defa hukuk okulunu kurarak kanunlaştırma çalışmasını başlatır" diye konuştu.

Müslümanların hangi guruptan, hangi cemaatten, hangi mezhepten olursa olsun birbirlerini tekfir etmemeleri gerektiğini, farklı düşünmelerinin bir zenginlik olarak algılanması gerektiğini belirten Prof.Dr.Hilmi Demir, "İlk taşı günahsız olan atsın" sözünü hiç unutmamamız gerektiğini belirterek konuşmasını bitirdi.

Daha sonra söyleşiye katılanların sorularına da cevap veren Prof. Dr. Hilmi Demir, "ilmi, felsefi, hikemi ve irfani bir düşünce geleneğine ihtiyacımız var' diyerek programı bitirdi.