İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeni’lerden Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya'ya göç edip Berlin'de bir halı ve kilim mağazası açmıştı. Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan'a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943'ün sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı. Sovyet askerleri 25 Nisan'da Berlin'i kuşattılar. Kentin merkezindeki bir yeraltı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.

Ruslar artık Berlin’deydiler. Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.

Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla çoktan gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu. Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi. Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazasından içeriye Moğol tipli silahlı iki asker girdi. Askerlerden biri halılarla ilgilenirken, diğeri endişe içinde olup biteni korkulu gözlerle takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi. Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı. Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı.Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan'ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına dönüp ağzından:
“Şimdi boku yedik” cümlesi döküldü. Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu: "Ne dedung? Ne dedung?..."
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı: "Şimdi boku yedik."
O anda sanki bir mucize oldu. Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı. Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.

Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız ağzıyla, “Miz gan gardaşız, min sinig gardaşınam", yani "Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim" derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.
Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı. Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı. Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Peştemalcıyan ailesi savaştan sonra Berlin’de tanıştıkları bir Türk gazeteciye bu hikâyeyi anlattı ve “hayatlarını kurtaran sihirli cümleyi bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini” söyledi.

O gazeteci de hat levhayı hattat Emin Barın’a yaptırıp Almanya’ya yolladı…

BAADDİN FIKRALARI

1—Herkes çok alıngan, ne yapalım, doğruları ahrette mi söyleyelim!

2—Sorunun kendinde olduğunu anlamayan insanlar, çözümü başkalarının huzurunu bozmakta bulur. (Mevlana)

3—Korona ile ilgili çok önemli tavsiyeler. a) Günlük suyu çok için. b) Bir bardak ılık suya bir tam limonu sıkıp için. c) Bir kâse yoğurdun içine bir diş sarımsağı rendeleyip, karıştırın ve için. d) Bir su bardağa az limon sirkesi katıp için. e) Turşu yiyin ve turşu suyu için.

4—Akıllı insanlar okumayı ve öğrenmeyi sever. Cahiller ders vermeyi sever.

beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şeyler atmazsanız kendi kendini öğütür. 11 Aralık 2020 /Mehmet Özata