Serik Lisesinden öğrencim, İngilizce öğretmeni Reşide Okudur,

“DÜNYANIN 12 YÜZÜNE YOLCULUK” adlı çok güzel bir gezi kitabı yazmış.

Bana da imzalayıp gönderdiği bu güzel seyahat notlarını büyük bir zevkle okudum.

“Sonsuzluğa Küllerle Uçuş” adlı bölümü çok ilgimi çektiği için seyyah kızım Reşide Okudur’dan izin alarak bu ilginç anılarını sizlerle paylaşmaya karar verdim. Dünyanın en az 12 ülkesini gezen seyahat notlarını ve anılarını kitaplarında paylaşan sevgili öğrencim ve meslektaşım Reşide hanıma çok teşekkür ediyorum.

Hindistan’da ölü yakma törenleri için yolardayız.

Hindistan’ın meşhur Ganj nehrinin kıyısında merdivenlerle suya iniliyor. Merdivenlerin üst tarafında ocaklar halinde hazırlanmış ölü yakma yerleri var.

miktarda odun var, odun satanlar var. Nehirden sandallarla getirmişler odunları. Ocaklarda halen yanmakta olan ve yakılmak için bekleyen ölüler, etrafında ağlayan insanlar var. Bu noktada hiçbirimiz konuşamıyoruz bile. Herkes sessizlik içinde.

Ya insanların hareketlerini gözlemliyoruz ya da etrafı saran kokunun ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz.

Koku ölü kokusu mu? Yakılan insanlara mı ait? Çok ayırt edemeden insanın genzini yakan çeşitli baharatlı kokuları hissedebiliyoruz. Zira kast farklılığı burada da gözüküyor. Ölümünü beklemek için Varanasi'ye gelen zengin Hintli'ler yakılmak için önceden en güzel kokan en pahalı olan sandal ağacından olan odunları alıp koyuyorlamış. Herkesin bütçesine göre yakma odunları da sınıflandırılmışlar yakılırken güzel kokmak için !

Ölüler güzel elbiseleri giydirilmiş olarak çiçeklerle süslenmiş bir halde ocaklara getiriliyor. Etrafı tamamen odunlarla kapatılarak ateşe veriliyor.

Günün 24 saatinde bu yakma eylemleri sürüyor. Küller yavaş yavaş Ganj'a karışırken benim gözlerimde "Bir insanın yok oluşunun dayanılmaz ağırlığı!" kalıyor.

Sadece üç kişiyle gelen ölü bir kadını herhalde hiç unutamayacağım. Elli yaşlarında ya var ya yok, biraz kilolu, esmer dolgun yüzlü. Giyinmiş kuşanmış, bayram sabahı misafir beklerken biraz yorgun düşmüş hafifçe uzanmış uyuyuvermiş gibi. Az sonra uyanıp "Hoş geldiniz!" diyecek gibi. Ama başında ağlayan iki kadına bakılırsa o hiç bir zaman uyanamayacak kadar derin uyuyor.

Tüm bu yaşananların içinde yine Hindistan gerçeği gözlemliyoruz.

Ganj sularının içinde oradan oraya zıplayan, yiyecek arayan, bulup alıp kaçan maymunlarda ister istemez dudaklarımıza bir gülümseme konduruyor.

Ya kimsesizler ne oluyor? Onca insan var kimsiz, kimsesiz, evsiz sokaklarda...

Onları da Belediyeler yakıyormuş. Yakma işini de otomatik hale getirmişler.

Elektrikli yakma evleri var. Daha kısa sürede Ganj'a yolluyorlarmuş.

Ölüm elbette her yerde bir başka acı ve hüzün ama geleneklerin farklılığı insanları direkt etkiliyor. Sanki çok daha zormuş gibi geldi, ölü yakmak.

İçinde hüzün var, acı var, gözyaşı ve yaşanmış onca insanın külleri var.

Belki de bu yüzden "Berrak bir su gibi akamayacak kadar ağır Ganj nehrinin yükü!"

( Kovit salgını süresinde Hindistan da cansız bedenlerin etrafta olduğunu okumak, duymak çok daha acı.) Ülkemizde halen her gün 1 uçak düşüyor ve hepsi ölüyor durumundayız. Kanıksanmış gibi ama her ateş düştüğü yeri yakar.

Ruhları şad olsun tüm rahmete uçanların.

Hinduların en ilgi çekici törenlerinden birisi kuşkusuz ki Antyeshti denilen kremasyon yani ölü yakma törenleridir. Hindular için kutsal olan bu törenler ölünün ruhunun öteki dünyaya iyi uğurlanmasını amaçlıyor. Bu törenler Hindular tarafından pek çok değişik yerde yapılabiliyor. Hindistan’ın en kutsal şehri Varanasi ise ülkenin hemen her yerinden ölü bedenlerin getirildiği, kremasyon törenlerinin en yoğun yapıldığı kenttir.

BAADDİN ESPRİLERİ

1—Hoşnutsuzluk, bir insanın ya da bir ulusun ilerlemek için attığı ilk adımdır.

(Oscar Wilde)

2—Oscar Wilde, bir kış günü 6 yaşında ölen kız kardeşi için şu şiiri yazmış.

Yavaş yürü, o karların altında / Bizi duyabilir, açan papatyalarla…

çalarken değil, paylaşırken kavga eder. ( Charles Darwin) 1 Haziran 2021 / Mehmet Özata