Saadet Partisi Osmancık İlçe Başkan Halil İbrahim İnoğlu, şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamına alınmasına ‘mirasyedi’ eleştirisiyle tepki gösterdi.

Türkiye´de adaletin, dış politikanın, eğitimin ve ekonominin yaralı olduğunu dile getiren Halil İbrahim İnoğlu, “Peki bu yaraları sarması gereken iktidar ne yapıyor? Yangından mal kaçırır gibi elde kalan son fabrikaları da satışa çıkarıyor. Mirasyedi evlat gibi Milli Görüş´ün yaptığı fabrikaları Milli Görüş geleneğinden gelenler teker teker satışa çıkarıyor. Biz bu fabrikaların satılmasını istemiyoruz” dedi.

Şeker fabrikalarının milli bir mesele olduğunu, bu nedenle satılmasına ve kapatılmasına kesinlikle karşı olduklarını vurgulayan İnoğlu, açıklamasında şöyle dedi:

“14 tane stratejik fabrika birden satılacak. Hükümet, şeker fabrikalarını yangından mal kaçırır gibi büyük bir satışa hazırlanıyor.

Buna göre, Afyon, Alpullu, Bor, Çorum, Elbistan, Erzincan, Burdur, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat ve Muş şeker fabrikaları satılacak. Özelleştirme adı altında yapılacak satışla birlikte Anadolu´daki bütün verimli şeker fabrikaları satılmış olacak.

Bu büyük satış sonrasında Anadolu topraklarında şeker pancarı üretimi büyük bir tehlikeye girecek. Zaten önlenemeyen göç, bu fabrikaların satışıyla birlikte daha da artacak.

Peki, bunları niçin satıyorlar? Daha fazla pancar ekilsin, Daha fazla şeker üretilsin diye mi? Fabrikaları yenileyip ülke ekonomisine daha fazla katkısı olsun diye mi? Hayır? Bunların özelleştirilmesinin tek bir sebebi var; rant. Kısa vadeli rant görüyorum. Kısa vaade paraya çevirme derdinler.

Bu konu bizi endişelendirecek bir mecra sürüklemez inşallah. Hükümet bu konuda kararlı ise pancar birlikleri ve PANKOBİRLİK ile bir araya gelmesi lazım. Pancar üreticisinin elinde para yok şuan. Ancak inanıyorum ki pancar üreticisi fabrikalardan elde ettiği gelirinden daha fazlasını devlete öder. Pancar çiftçisi tarımı geliştirerek öder. Hükümettin bunu muhakkak göz önünde bulundurması gerekiyor.

‘TÜRKİYE´DE PANCAR İLE GEÇİNEN 110 BİN AİLE VAR’

Ülke tarımı ve hayvancılığı için büyük öneme sahip şeker pancarı, kişilerin inisiyatifine bırakılamaz.

Türkiye´de pancar ile geçinen 110 bin aile bulunmaktadır. Pancar bir sanayi ürünüdür. Bu bilinçle hareket Milli Selamet Partisi döneminde yapılmıştır. Çiftçi, arpa, buğday gibi ürünlere mahkûm olmasın. Geçimini sağlamak için baba ocağını terk etmesin istendi. Şeker fabrikası yapılan yerlerde hayvancılık da gelişmiştir. Doğu Anadolu´da iki sanayi ürünü vardır. Tütün ve şeker pancarı. Tütünü öldürdük, şimdi de bu özelleştirmelerle pancarı öldüreceğiz.

Pancar üretiminden 120 bin aile geçimini sağlamaktadır.

Bir aileyi asgari 4 kişi hesaplasak 480 bin kişi eder. Nakliyecisini, çapacısını, mevsimlik işçisini, küspecisini, gübrecisini, hayvancısını, fabrika da çalışanını da kattığınızda doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 10 milyon kişiyi ilgilendiren bir sektör.

Yanlış politikalar yüzünden zaten köyler boşaldı. Tarımla geçinen ilçeler boşaldı. Şimdi bu fabrikaları satarsanız Anadolu´daki şehirler boşalacak. Şunu unutmayın; Sınırı asker korur, toprağı insan.

‘İNSANLARI TOPRAKSIZLAŞTIRIYOR TOPRAĞI DA İNSANSIZLAŞTIRIYORSUNUZ’

Genel Başkanımızın söylemi ile ‘bir Kızılderili değişiyle bu arkadaşlara seslenmek istiyorum, ‘Son Fabrika satıldığında, Son üretici toprağını terk ettiğinde, Beyaz AK Partili adam beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!’

Son 15 yılda yapılan özelleştirmeler ülke istihdamına ve üretimine bir katkı sağlamazken özellikle gıda sektöründe yapılan özelleştirmeler ise ülkenin yerli üretimine büyük darbe vurdu.

Özellikle Et ve Süt Kurumu´nun ve süt sektöründe yapılan özelleştirmeler, bugün ülkeyi hayvancılıkta ve et üretiminde ithalatçı bir konuma getirdi.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi de ülkenin pancar üretiminden çekilmesini gündeme getirerek, Türkiye, şeker ihtiyacını tamamen mısırdan yapılan nişasta bazlı şekerlerden karşılamaya başlayacak.

‘CARGILL´İN RAPORUNDAN SONRA DÜĞMEYE BASILDI’

Bilindiği üzere ABD´li Cargill, şeker sektörü ile ilgili kapsamlı birer rapor hazırlayarak el altından hükümete ve ilgili bakanlara sunmuştu.

Millî Gazete tarafından ortaya çıkarılan şok Cargill raporunda, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geniş yer verilirken, fabrikaların bir an önce özelleştirilmesi istenmişti. Şimdi 14 tane şeker fabrikasının satışı için düğmeye basıldı.

Avrupa´da pancar üretiminde söz sahibi olan Almanya, Fransa, Hollanda ve Polonya bile şeker fabrikalarını gözü gibi korurken, hükümetin hiç tartışmadan fabrikaları gözden çıkarması bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.

Türkiye için böylesine önemli fabrikaların satışı için bütün hazırlıklar yapılırken, Özelleştirme İdaresi´nin fabrikaların satışıyla ilgili olarak hazırlattığı stratejik raporu ise sır gibi saklanıyor. Bu durum ise fabrikaların satışıyla ilgili farklı iddiaları gündeme getiriyor. Fabrikaların birçoğunun değerli arazisi ve şeker kotası için satılacağı iddia ediliyor.

Özelleştirme ihalesi ile kamunun elindeki 25 şeker fabrikasının 14´ü satılacak. Satılacak 14 fabrikadan yarısı özelleştirme sonrasında kapanacak. Çünkü mevcut bütünlük bozulduğu için Erzincan, Erzurum, Alpullu, Kastamonu, Muş ve Bor gibi şeker fabrikalarının üretimi sürdürmeleri mümkün görünmüyor.

‘TÜRKİYE´NİN SANAYİLEŞMESİ DAVASI ANA DAVAMIZDIR’

Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın Eylül 1974´te Afyon Şeker Fabrikası temel atma töreninde yaptığı konuşmada ‘Türkiye´nin sanayileşmesi davası ana davamızdır.

Milli, güçlü, süratli ve yaygın kalkınma mutlaka gerçekleştirilecektir. Bu hamlemizi hiçbir bahane, hiçbir zihniyet, hiçbir tutum engelleyemeyecek ve geciktiremeyecektir. Yeniden büyük Türkiye ideali mutlaka gerçekleşecektir. İnşallah!’ diyordu.

‘ŞİMDİ ERBAKAN´IN SON FABRİKALARI DA SATILIYOR’

Satılacak 14 fabrikanın birçoğunu temeli Erbakan tarafından atılmıştı.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın bize bıraktığı eserler bir bir yok edilmektedir.

Aktif hâlde iken 800 çalışanı, tedarikçi yan sektörler, çiftçi ve taşıyıcıları ile yaklaşık 50 binden fazla kişinin geçim kaynağı idi.

Çay SEKA Fabrikası 3 milyon 400 bin dolara yandaş bir şirkete “özelleştirme” adıyla peşkeş çekilmiştir. SEKA´da bulunan malzemeler, makineler ve depodaki malların fiyatı bile satılan rakamın üzerindeydi.

Şeker fabrikalarının sonunun, SEKA´ya benzemesini istemiyoruz.

Hükümeti uyarıyoruz. Bir sene sonra ‘hata yapmışız’ dersiniz.

AÇIKLAMALAR ENDİŞE VERİCİ

Türkiye ile ABD arasında yoğun bir görüşme trafiğinin yaşanıyor, görüşme sonrası yapılan açıklamaların endişe verici.

Hükümetin herkesle görüşebilir, ‘Mesela McMaster görüşmesinin ardından deniyor ki, ‘Türkiye ve ABD´nin uzun vadeli stratejik ortaklık ilişkileri teyit edildi! İnsan sormadan edemiyor. Allah aşkına neyin Teyidi bu? Neyin müttefikliği? Neyin Ortaklığı? Daha iki hafta önce bir tankımız Amerikan füzesiyle vuruldu.

5 askerimiz şehit düştü. İki subayımızın şehit olduğu helikopterin akıbetini ise henüz daha öğrenemedik.

Mattis görüşmesinin ardından deniyor ki, ‘ABD YPG´ye yardımda bulunmamış’

Peki o zaman 5 bin tır silah gökten zembille mi indi? YPG´ye 550 milyon dolarlık yardım bütçesini ABD Senatosu değil de, Patagonya Parlamentosu mu ayırdı?

Siz bu milletin aklıyla dalga mı geçiyorsunuz. Bir kez daha söylüyorum; ‘ABD´ye güvenilmez. ABD ile aynı çuvala girilmez. Bu saatten sonra ABD ile bırakın uzun vadeli ortaklığı bir gün dahi ortaklığımız söz konusu olmamalıdır’

‘MERKEL TERLİĞİ YEDİLER’

Geçtiğimiz günlerde serbest bırakılan Alman gazeteci Deniz Yücel meselesini es geçmemiz mümkün değil.

Hiç kimse kusura bakmasın, kızmasın, darılmasın. Amerika´ya Osmanlı Tokadı atacaklardı. Merkel´den Alman terliği yediler.

Gazeteci Deniz Yücel, Merkel görüşmesinin ardından bir günde serbest bırakıldı. Biz elbette, suçsuz yere, haksız yere kimsenin hapis yatmasını istemeyiz. Ama Merkel´le yapılan görüşmenin hemen akabinde böyle bir gelişmenin yaşanması haklı sorulara neden oldu.

Zaten zedelenmiş olan adalet duygusunu yeniden tartışma konusu yaptı. Bugün suçsuz olduğu ortaya çıktığı halde hala işe iade edilmeyen, hatta hapis yatan binlerce KHK mağduru var. Hepsi adalet bekliyor. Bu insanların adalete kavuşması için illa arkalarında bir dış ülkeler mi olmalı? Bugün Türkiye´de ne yazık ki adalet rafa kaldırılmıştır. Yaşananlar bunu teyit etmektedir”.

‘TBMM 80 MİLYONU TEMSİL ETMELİ’

Uyum yasalarına gelince, “Ayrıntıları çok fazla bilmiyoruz. Çünkü Afrin harekâtı ile ilgili askeri bilgileri bile ilçe kongrelerinde paylaşanlar, nedense uyum yasalarını adeta kozmik odada tutuyorlar.

Ama basına yansıdığı kadarıyla, muhalefetin uyarılarının hiçbiri dikkate alınmamış görünüyor.

Biz en başından beri şu 6 hususu ısrarla dile getirdik. Birincisi, uyum yasalarında ‘güç bende, yeterli çoğunluğum var, istediğimi yaparım´ mantığı ile hareket edilmemelidir.

İkincisi, kuvvetler ayrılığı mutlaka teminat altına alınmalıdır.

Üçüncüsü, Meclis ne kadar güçlü olursa Türkiye o kadar güçlü olur. TBMM hiçbir kişi, kurum veya makamın vesayeti altına sokulmamalıdır.

Dördüncüsü, kutuplaştırıcı değil kucaklaştırıcı bir yaklaşım ortaya konulmalıdır.

TBMM milletimizin bütün kesimlerinin temsil edildiği bir kurum haline getirilmelidir.

Beşincisi, TBMM´nin 1 partinin, 2 partinin değil 80 milyonun temsilcisi olduğu unutulmamalıdır.

Altıncısı, yapılacak yasal düzenlemelerde gücün hukuku değil hukukun gücü esas alınmalıdır”