Şerif Gören’in yönetmenliğini üstlendiği 1981 yapımlı Feryada Gücüm Yok’ta Nuri Alço’nun canlandırdığı karakter yıllar önce şu cümleleri kullanmıştır:

‘’…Babalar büyük oynuyor. Her yerde adamlarımız var. Turizme büyük önem veriyoruz. Sahildeki bütün arsaları bunun için kapattık. Önce insanlarda tatil yapma özlemi yaratacağız. Bunun için de basın, yayın, radyo, televizyon gibi araçlarla kampanyaya giriştik. Harcamalar sonsuz. On yıl sonra yepyeni bir kuşak yetişecek. Kılığı, kıyafeti, yediği, içtiği, saç şekli, dinlediği müzik… hep bizim tarafımızdan empoze edilecek. Yepyeni bir dünya kuracağız. İnsanların hangi kitapları okuyacağını, hangi filmleri seyredeceğini biz tayin edeceğiz. Zaten bu filmleri çekenler de kitapları yazanlar da bizim adamlarımız olacak. Her olayı biz yönlendiriyoruz…’’


Kültür bir milletin tarih boyunca uzun zaman ve büyük mücadeleler sonunda oluşturup hayat biçimi haline getirdiği insanı ve toplumu ifade biçimidir.
Yani insanın yaşamsal deneyimleri sonunda bilinçli bir şekilde seçtiği ve geçmişteki insanlardan ona miras kalan yaşam deneyimleri kültürün olmazsa olmasıdır. Kısacası insanların yaşam deneyimleri ile biçimlenmiş belli bir coğrafyaya ait biçimler bütününe kültür diyoruz.


21. yüzyılda ise kültüre sosyal medya, dizileri, filmler, reklamlar ve filmdeki karakterin de dediği gibi özellikle dünyaya egemen olan bir pazarın belirlediği yaşam şekilleri de eklendi. Bu eklemelere ticari amaçlarında eklenmesiyle kültürün tanımı ‘’en çok tercih edilen’’olarak değiştirilip popüler kültür meydana getirildi. İnsanların ihtiyaçlarından çok popüler kültürün insanlara dayattığı eksikleri önemli bir ihtiyaçmış gibi göstermektedir.

1987 seçim çalışmaları sırasında dönemin başbakanı Turgut Özal’a ait olduğu söylenen bir anı bu duruma iyi bir örnektir:

Bir seçim kampanyası içinTurgut ÖZAL, yanında milletvekili adayları ile Anadolu’da bir ilçeye doğru yola çıkmıştır. İlçeye giden yolun sarp kayalıklardan geçtiğini ve içinden ırmak geçtiği halde arazilerinde sulama sisteminin olmadığını gören Özal, yanındakilere ‘’Ya bu ilçe halkı bizden bu yolu yapmamızı ve arazilere su getirmemizi isterse nasıl yapacağız, maliyetli bir iş.’’ der tedirgin olur. İlçeye varır konuşmasını yapar. En son çekinerek, seçimi kazanırsam benden ne istersiniz, diye tedirgin bir şekilde sorar? Halk hep bir ağızdan: ‘’Televizyonlar için verici istiyoruz başbakanım’’ derler. Özal bir oh çeker. Hemen vericinin kurulması için talimat verir.

Özellikle yarım asra yakın bir zamandır sosyal, ekonomik, sanat, spor ve toplumsal yapıya hakim olan popüler kültür insani değerlerin hızla yok olmasına neden olmaktadır. Sosyal alanda özgürlük eşitlik gibi kavramların içlerini boşaltılıp birileri tarafından doldurulmuş şekilde tekrar gündeme getirilerek istedikleri zaman kullanılmaktadır. Ekonomik anlamda ise içeriği üretim endüstrileri tarafından doldurulan bayramlar, özel günler, doğum günleri ile kapitalist pazarın satış gereksinimleri karşılanmaktadır. Bütün özel günlerde hediye alma propagandası yapılarak insanlar alışverişe yönlendirilmektedir. Hatta tüketimin yeterli olmadığı düşünülerek yeni özel günler yaratılmaktadır. Çalışan herkesin istediklerini alabileceği havası oluşturularak millet borçlandırılmaktadır.

Sanat, spor gibi etkinlikler yapıya hakim kişiler tarafından bir araç olarak kullanılmakta. Edebiyatta edebi değer taşıyan kitaplar hep ikinci plana itilmekte yerine popüler kültürün bize dayattığı okuyucusunun kelime dağarcığına faydası olmayan kitaplar ön plana çıkarılmaktadır.

George Orwell, 1984 romanındaki kahramanların kendi aralarında geçen konuşmalar bugünkü durumumuzun önceden planlanmış olma ihtimalini güçlendirmektedir:

‘’Yeni bir sözlük hazırlanacaktır. Bu sözlükte kullanılan kelime sayıları azaltılacaktır. Yani aynı anlama gelen üç dört tane sözcük olmayacak onlar tek sözcüğe düşürülecek. İçlerinden biri:

-Neden böyle bir şey yapacağız, diye sorar. Diğeri:

-Kelimeler ikiye, bir gün gelecek bir kelimeye düşürülecek. Sonra o kelimeyi de kaldıracağız. Çünkü insanlar kelimelerle düşünür. Kelime gittiği zaman düşünce gider işte o zaman biz düşüneceğiz, onlar yapacaklar’’

Şimdiki gençlerimiz kelimenin bire düşürüldüğü aşamaya gelmiştir. Yarı Türkçe yarı yabancı, Türkçenin mantığına aykırı bir dille konuşmaktadır. İngilizce yazılı tişört giyip, Amerikan yemekleri yemektedir. En son ayakkabı için krize girip annesine şiddet uygulayan gençte gördüğümüz gibi gençlerimiz kendini hipnotize eden tüketim kültürünün etkisi altına girmiştir.Sürekliliği olmayan bir düşünce yapıları, anlık beğenileri, anlık istekleri duygu ve düşünce yapılarını etkilemektedir. Bu sebeple hızlı karar veriyor, hızlı yaşıyor, hızlı tüketiyor ve sonra hatırlamıyorlar.

İşin en kötü yanı ise insani değerlere önem vermeyen, insanı tek tipleştiren bu yok oluşa kimsenin karşı olmaması. Dünya bir huzursuzluğa doğru gitmektedir. Her şey şiddetli bir şekilde değersizleştirilmektedir.Kendini topluma karşı sorumlu hissedenlerin bu mecralarda daha aktif olması gerekmektedir. Reklamını iyi yapabilirsek, iyi gösterebilirsek bugün popüler hale getiremeyeceğimiz hiçbir değer ve olgu yoktur.