Yıllar önce bir görme özürlü bir arkadaşım girdiği sınavda Ankara il birincisi olur ama atanamaz. Yerine daha düşük puanlı biri atanır. Bir taraftan görme özürlü olması diğer taraftan ise işsiz bulunması ve hakkının verilmemesi çok zoruna gider. Öyle zor anlar yaşar ki intihar etmeyi bile düşünür. İşte bu duygular içerisindeyken bir gece rüyasında Sivas’ta göreve başladığını görür. Çok geçmez rüyası gerçekleşir. Ataması Sivas’ın Yıldızeli ilçesine yapılır. Göreve başlamak için ilçeye gittiğinde atandığı kurumun önündeki bankta otururken, ‘ben burayı hatırlıyorum’ der. Ve gördüğü rüya aklına gelir.

Şimdi bu görme özürlü arkadaşımız, hizmetlilikten memurluğa ve oradan da sınavı kazanarak çalıştığı kurumda şefliğe terfi etmiştir. Ümit ediyorum ki, gelecekte daha farklı makamlarda olacaktır.

Allah bahtını açık etsin.

*

SEBEPSİZ AYRILIK

Hayat koşturmacadan ibarettir. Çoluk çocuk işini gücünü bulur. Evlenir, ev bark, çocuk sahibi olur. Senden de maddi sıkıntılar yavaş yavaş kaybolur. Bir taraftan da yaş kemale doğru yaklaşırken emeklilik hayalleri kurmaya başlarsın. Saç ayağının üçü de yere iyice basacak derken ya hastalık, ya da ölüm kapıyı çalar endişesi duymaya başlarsın. Bu bağlamda;

Bir aile rahata ermiş, kafaya takacak, gece uykusunu sekteye uğratacak hiçbir maddi sıkıntısı kalmamış. Bir gün kadıncağız düşünür taşınır eşinden ayrılmaya karar verir. Eşiyle bunu paylaştığında eşi şok olur. Çünkü çok iyi geçiniyorlar. Ayrılık için hiçbir sebep yok. Birbirlerini ölümüne seviyorlar. Ama ne kadar uğraştıysa ikna edemez. Baktı olmuyor, doğal sevginin yansıması olarak eşini üzmemek adına, madem ayrılmak istiyor o halde üzülmesin niyetiyle boşanma teklifine kerhen evet der. Ve soluğu adliye de almak üzere yola çıkarlar. Ama dışarı karlarla buzlarla kaplıdır. Adliye binasına girerken birbirlerine ‘aman dikkat et. Sakın düşme ortalık çok kaygan’ diye tembihatta bulunurken kadıncağızın ayağı merdivendeki halının ucuna takılıp sendeleyince düşer ve kalça kemiği kırılır. Kocası bir taraftan cancağızım ne yaptın diye üzülürken, diğer taraftan acil hastaneye yetiştirmeye çalışır. Hastane de gerekli tedaviler yapılır. Altı ay bacağının üzerine basmamasını doktor tembih edip taburcu eder.

Bu arada eşi yarım kalan boşanma işlemini tamamlamak için adliyeye uğrayalım dediğinde; kadın: ‘’Ben ayrılmaktan vazgeçtim. Çocuklarımız işini gücünü buldu. Maddi hiçbir sıkıntımız kalmadı. Kafaya takacak derdimiz yok. Saç ayağının üçü de yere oturdu. Dolaysıyla seni çok sevdiğim için başımıza bir şey gelmesinden korktum. Ama şimdi ise kalça kemiğim kırıldı. Bir kaç aylığına da olsa bir sıkıntı, bir uğraşı çıktı’ diye açıklar…

Ailede bu sevgi olsa parçalanır mı?

Bazen, Yaradan tabiri caizse ‘’yürü kulum’’ der ve saç ayağı zemine tam oturur. İşte tam da bu ortamda biraz daha dikkatli olmak, şükrünü eda edebilmek adına çevredekiler için (muhtaçlar) kafa yormak gerekir mi? Ne dersiniz efendim?

*

‘’Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye.

Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye.

Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye.

...Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye’’

Özetin Özeti: İzdivaçlar pamuk ipliğine bağlı olursa bahane çok olur, Pandemi döneminde bile boşanmalar artar. Yok eğer sağlam halata bağlı ise on tane Pandemi yaşansa belki incinir ama kolay kolay kopmaz. Mutlu aileler dileğimle.