REKTÖRDEN ÖĞRENCİLERİNE DERS

Columbia Üniversitesi Rektörü Nicholas Murray Butler, öğrencilerine yaptığı

bir konuşmasında şöyle der: Dünya 3 grup insandan oluşur.

Bir şeyi ortaya çıkaran ve yapan küçük seçkin bir grup…

Bir şeyin yapılmasını seyreden daha büyükçe başka bir grup…

Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık…

İKİNCİ DERS :
Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir
zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan
arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her
arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir
zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi.
Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de
adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol
televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...
'Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur
sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime
güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan
kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son
nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık
beklemeksizin yardım eden herkesi kutsasın...En İyi Dileklerimle…
“Bayan Nat King Cole.”

Dikkat ederseniz, yazılarımda verdiğim bütün örnekler batılıların yaşam tarzına aittir. Maalesef, hayatta batılıların yaşam tecrübeleri doğululardan fazladır.

Biz doğuluların düşünce dünyasındaki anlatım tarzı, sembolik ve dolaylıdır.

Batıda ise, bunun tam tersi durum yani düz ve doğrudan anlatım tarzı hakimdir.

Bu nedenle, biz karşımızdakine söylemek istediklerimizi dolaylı yoldan, ya bir atasözüyle, ya da bir hikaye ile anlatırız.

Yani, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla.”

Doğuya örnek olarak Şiraz’lı Şeyh Sadi, bütün dünyaca tanınan meşhur “Bostan” ve “Gülistan” kitapları için şöyle der.

“Şifalı öğütleri söz ipliğine inci gibi dizdim, acı öğüt ilacını zarafet balıyla karıştırdım.

Okuyan usanmasın, eser de makbul olma mutluluğundan yoksun kalmasın..”

Biz öğüdümüzü yerinde verdik, / Ve bu amaç için zaman tükettik,

Buna kimse rağbet etmese bile, / Haber götürmektir düşen elçiye..

Sen ey bu kitabı okuyan insan! / Yazarına rahmet dile Tanrı’dan,

Kendin için ne dilersen rica et, / Bu Sa’di için de, dile mağfiret!

İstanbul Kadıköy Halis Kurtça Kültür Merkezinde, Bostan ve Gülistan adlı şaheserlerini üçer defa okuduğum Şeyh Sa’di’yi anmak için düzenlediğim bir

“Şiir ve Müzik” gecesinde açış konuşmasını Şeyh Sadi için yazdığım şu dörtlükle yapmıştım.

Ayağa kalkın İran’lı bir dâhi geliyor,

Hikmetten, felsefeden nasihatler veriyor,

Ellerinde Bostan ve Gülistan Acem Sultanı,

Çağlara sığmayan Şiraz’lı Sa’di geliyor…(Mehmet Özata)

Çedikçi Süleyman Çelebi’nin ruhlara ait gizemli bir dörtlüğüyle aklınızı karıştırayım.

Arş-ı âlâdan inip âlem-i menhusa geçer, (Âlem-i menhus= Kötü dünya)
Arz-ı fanide beni ademde mahpusa geçer, (Arz-ı fani= Ölümlü dünya)
Öyle bir nur-u hüdadır ki karar eyleyemez, (Mahpus = Hapsolmak)
Eski fanusu kırıp yeni bir fanusa geçer… (Fanus=Beden kafesi)