Sezegen'in yazısı şöyle:

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yıldönümü kutlamaları kapsamında Kültür Bakanlığı 1997 yılında “Minyatürlerle Anadolu’dan Efsaneler” adında bir kitap bastırarak çok özel bir çalışmaya imza atmıştı.

Selçukluların Anadolu’ya getirdiği ve on asır boyunca bir sanat dalı olarak hayat bulan minyatür sanatı kullanılarak Anadolu’nun halk efsaneleri bu kitapta çağdaş bir yorumla dile getirilmişti.

Ancak Amasya’dan Konya’ya, Edirne’den Ağrı’ya birçok şehir efsanesine değinen kitapta maalesef Çorum’un efsaneleri yer bulamamıştı.

Peki Çorum’a yer verilebilseydi, bu esere Osmancık hangi efsaneleriyle katkıda bulunabilirdi? Bu konuda oldukça zengin bir kaynağa sahip olduğumuzu iddia edebiliriz.

Özellikle Koyun Baba’nın dilden dile aktarılan ve günümüze kadar ulaşan menkıbeleri (söylence, efsane) önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Çift kuzulayan koyunlar en bilineni olsa da daha pek çoğu keşfedilmeyi bekliyor, işte bunlardan bazıları:

- “… Koyun Baba zamanında, İnal Köyü yakınlarında bir ejderha ortaya çıkmaya başlamıştı. Pek çok hayvanı yok etti, çok can yaktı. Halk toplanıp ejderhayı yakalamaya karar verdi. Yolları çevirdiler, bir süre sonra ejderha ortaya çıktı. Onu görenler dehşete kapılıp kaçtılar. Halk toplanıp Koyun Baba’ya şikâyette bulundular. Irmak kenarına geldiklerinde suyu çok hareketli buldular. Koyun Baba ejderhayı görünce “taş olasın” dedi ve ejderha derhal taş olup helak oldu…”

- “… Koyun Baba onlardan (askerlerden) iki bin kadar mum istedi. Mumları keçilerin boynuzlarına tutturup, geceleyin tekbir getirerek kaleye saldırttı. Kaledekiler, yanan mumları meşale gibi görüp asker sayısının sandıklarından çok daha fazla olduğu kanısına vardılar. Dolayısıyla kalenin teslim şartlarını görüşmeye karar verdiler. En nihayet kale kimsenin burnu kanamadan fethedildi…”

- “… Koyun Baba Hazretleri “Ey ağalar, şu yemeklerden sonra meyve istersiniz. Eğer dilerseniz, ben dua edeyim, sizler âmin deyin. Şu bahçede kiraz ağaçları kiraza bürünsün, devşirelim yiyelim” dedi. Akılları almadı bunu konukların, ama Baba’nın dualarına âmin dediler. Baktılar ki kısa sürede, ağaçlar yapraklandı, çiçek açtı, meyve durdu ve gelin gibi allandı, ballandı kirazlar. İnanamadılar, şaşkınlık içinde birbirine bakakaldı konuklar…”

- “… Koyun Baba Hazretleri Adatepe’de gördüğü beyaz bir mermeri göstererek: “Bu taş nereye düşerse, ben de orada konaklayacağım diyerek, taşı kaldırıp fırlattı. Taşın üzerinde parmaklarının izi kaldı, bu taş Osmancık’ın batısında, küçük bir tepeye düştü. Buraya küçük bir ev ve zaviye yaptı. Sofralar kurdu, yoldan geçenleri ağırladı. Ölünce de buraya türbesi yapıldı ve o taş türbenin kapısına yerleştirildi…”

Bunlara ilave olarak Taşçı Baba’yı da anmazsak olmaz:

- “… Taşçı Baba’nın önünde köprünün küçük bir örneği varmış, taşları önündeki modele göre hazırlattırıp inşaat yerine öyle gönderirmiş. Taşçı Baba’ya göre köprünün son taşı da yapılmış. Bu taşı götürecek işçiye “evlat bu taşı götür, şu meteliği de al, taş yerine konduktan sonra bunu sokabilecek bir aralık bulabilirsen bana haber et” der. İşçi taşı götürür. Taş yerine konur ve meteliği koyacak bir aralık bulamaz. Durum Taşçı Baba’ya iletilir. “Allah’a hamdolsun ki bu işi alnımızın akı ile bitirdik” diye şükreder Taşçı Baba…”

Bir başka kaynakta Taşçı Baba’nın yolunun Koyun Baba ile kesiştiğine şahit oluyoruz:

- “… Taşkesen Dağları’ndan taşların kesilip getirilmesi, yerlerine yerleştirilmesi insanüstü bir güç ister. Koyun Baba’ya sadece kendi gibi bir evliya yardım etmiş: Taşkesen Dağı’nda yaşayan Taşçı Baba! Osmancık’ın kuzeyindeki Taşkesen Dağları’ndan kesip hazırlamış taşları, Koyun Baba da emrindeki geyiklerle taşları getirip yerlerine yerleştirmiş; köprünün yapımını tamamlamış…”

Her ne kadar on şehrin içinden geçiyor olsa da Kızılırmak efsanesinden kentimize de bir pay düşer elbet. En nihayetinde Osmancıklının nabzı -ozanımız rahmetli Sırrı Çağlar’ın dediği gibi- Kızılırmak ile birlikte atar.

Mitolojik bir hikâyeye göre Kızılırmak Halys adında bir erkek tanrıdır ve aşkı Sinope’ye ulaşabilmek için akar durur ve güzergahında karşılaştığı ve kendisine engel olmaya çalışan ejderhayla kanlı bir savaşa girer. Savaş tavsayınca (hızını, gücünü kaybedince) Halys’in rengi biraz açılır, savaş şiddetlenince kızılımsı bir renk alır. Anadolu Türklere yurt olunca Halys artık Nehr-i Ahmer adını alır ve sonrasında ise Kızılırmak olur.

İbriktar Hazretleri, Mantık Dede, Kuşdereci Dede, Kum Baba, Basret Baba, Arap Dede, Burhan Dede, Kepçeli Dede, Yedikızlar ve daha nice isimlerle Osmancık’ta menkıbeler, efsaneler, söylenceler bitmez. Bütün bu değerlerin günümüze aktarılmasında ve hatırlatılmasında belediyelere önemli bir görev düşüyor zira belediyeler medeniyet ve kültür odaklı faaliyetleri önemseyen hizmet anlayışıyla da ön plana çıkarak kimliği ve ruhu olan bir kent yaratmak adına çalışmalıdır. Bu anlayışla eski resim sanatımız olan, görsel anlatımın temelini oluşturan minyatürün şiirsel ve renkli anlatım gücü kullanılarak yazının başında bilgisini paylaştığım esere benzer bir çalışmayla Osmancık efsanelerinin günümüze aktarılabilmesi ve hatırlatılması dileğiyle.

Kaynak:

Tarihsel Doku İçinde Unutulan Bir Kent, Osmancık. Cevdet Saraçer.

Minyatürlerle Anadolu’dan Efsaneler. A. Ülker Erke, Şefika Şafak Gören. T.C Kültür Bakanlığı Yayınları.

Osmancık’ta Erenler Durağı, Koyun Baba. M. Şakir Çıplak. Horasan Yayınları.

Horasan’dan Balkanlara Ulaşan Eren, Koyun Baba ve Menakıbı. Ahmet Taşğın. Çizgi Kitabevi.

BAHADIR SEZEGEN