Organları veya vücutlarının bir kısmı iş göremez halde olanlarla, zihinsel açıdan yetersizlik ve dengesizlik gösteren kişilere, engelli ( sakat) diyoruz. Sakatlık insanların istemleri dışında oluşan bir durumdur. Doğuştan olabildiği gibi, sonradan da karşılaşılabilir. 10 -16 Mayıs arası "Engelliler Haftası’’ dır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Sakatlar Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve sakatların eğitimi konusu üstünde durulur. Radyo ve televizyonda konu ile ilgili programlar yayınlanır. Okullarda her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. Türkiye’de nüfusun % 12.29’u yani 8,5 milyon kişi engellidir. Erkeklerde bu oran % 11.10, kadınlarda ise 13.45’ dir.

Günlük hayatta özürlü, engelli, sakat kelimelerini sık sık duyarız. Bazen de kaba ve halk tabiriyle ‘LOM SÖZLÜ’ diye nitelendirilen insanlara şahit oluruz. Bu tür insanlar ağzından çıkardıkları sözün nereye gittiğini hesap etmez, daha doğrusu edemez diyelim. Yoksa bilinçli insan bu tür kelimeleri kullanırken iki kere düşünür. Özürlü, engelli bir şahıstan bahsederken; kör, topal, çolak vs. türü kelimeler telaffuz ederek veya engelli vatandaşın taklidini yaparak incitmeyi alışkanlık haline getiriler. Ben çocukken bir yakınım için böyle bir kelime duyunca ve taklidi yapılınca çok üzülmüştüm. Aradan 40 yıl geçmesine rağmen, o şahsiyeti her gördüğümde kullandığı kelimeyi ve yaptığı taklidini hatırlıyorum ve… ‘MEN DAKKA DUKKA’ tabiri ile şu mısralar ‘Bacağımla alay etme, pek topal diye / Bir sorsana o topallık nereden hediye?’(Kul Sadi) aklıma geliyor. Biliyoruz ki; incitici sözler ve alay zarfındaki taklitler dinimizce de men edilmiştir.

Özellikle son yıllarda engelli vatandaşlarımızın en az engelle hayatlarını idame ettirtebilmeleri için maddi – manevi takdire şayan çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Bu bağlamda emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Tabi yapılanlar yeterli mi? Elbette yetersiz. Fakat tüm engellerin bir çırpıda bitirilmesi de düşünülemez ama o gayreti, hassasiyeti görmek bile engelli olan vatandaşlarımızı ve yakın çevresini rahatlatır. Belki de dualarını almaya vesile olur. Kim bilir, o dualar geri dönmez bir fiil kabul olurda, nice bela ve musibetleri bertaraf eder.

Yıllar önce ilçe de bir engelli vatandaş belediyenin yaptığı çalışmalar nedeniyle evinden işe giderken çukura düşer. Ve işyerine gidince telefona sarılır. Belediye Başkanı’na ‘Şuradaki çalışmayı biran önce bitirseniz, hiç olmazsa kazdığınız kanaldan karşıya geçmek için geniş tahtalar koysanız da azıcık rahat yürüyebilsek. 100 metrelik yolda on defa düşüyorum.(Çalışmalarda engelli vatandaşların kaldığı bina önlerinin bilinmesi ve mümkünse farklı önlem veya gönlünün alınması faydalı olur kanaatindeyim) Ailenizde özürlü varsa, beni ancak o zaman anlarsın…’ türü serzenişte bulunur. Peki, Reis Bey(!) ne yapar? Hemen özürlü personelin amirini arar ve şikâyet eder. Akıbet Müdür Bey(!) özürlü personelini çağırır. ‘NİYE TELEFON EDİYORSUN?’ diye bir fırça da o atar. Düşünüyorum da nereden nereye doğru gelmişiz.

Bir öğretmenimiz, ’’Çocuklar yetkili olmasanız da; şimdiden kafa yorun, çevrede gördüğünüz aksaklıkları ve bir takım hayallerinizi, önerilerinizi günlüğünüze yazın, gün gelir farklısı yapılır da en azından sizde mutlu olursunuz’’ derdi. Bende etkisizde olsam; birçok konuda karalamalar yapıyorum. 25-30 sene önce belediye başkanı olsam hastaneden saat kulesine, oradan diğer bölgelere doğru kaldırımlara tek hat profil demir çekerim. Görme özürlüler, yaşlılar onu takip eder, kendi başlarına çarşıya pazara gider gelirler diye hayal ederdim. Yıllar sonra Türkiye genelinde belediyelerin özürlülere yönelik farklı bir parke taşıyla yol rehberi yaptığını görünce çok sevindim. Bu noktada önceden hayal ettiklerimizi, farklı kurumlarda, (okullarda, camilerde, kütüphanelerde vb.) farklı şekillerde uygulandığını görünce insanı gerçekten mutlu ediyor. Bu noktada birkaç tane anım var.

Geçenlerde yolda yürürken, aynı istikamete giden görme engelli genç bir delikanlının koluna girdim. Yürürken biraz sohbet ettik. Çarşı pazarda karşılaştığı zorlukları sordum. ’’Abi, bugün çarşıda yürürken bilmeden birine çarptım. Adam az gitsin beni dövecekti. Kör müsün dedi, bende körüm deyince çekip gitti.’’ Dedi. Bende ‘’peki sonradan özür diledi mi?’’ diye sorunca, ‘’Ne gezer!’’ Diye cevap verdi.

Netice olarak; ‘’Hepimiz her an ENGELLİ OLMAYA ADAYIZ – ÖZÜRLÜLERİ ANLAMALIYIZ!’’ O halde, özellikle depremler, yangınlar, seller, ikaz- alarmlar için yapılan planlarda engelli vatandaşların özel olarak düşünülmesi lazım. (belki de vardır ama ben pek uygulamada görmedim) Mesela doğal afetlerde engelli tahliyesi, akabinde özürlüler için özel tasarlanmış çadır alanı, farklı güvenlik tedbirleri ve bu planlamaların tatbikatlarla kamuoyuna duyurulması olabilir. Maalesef başına gelmeyen pek düşünmüyor…

Siz hiç gözlerinizi bağlayıp annenizi görmeyi denediniz mi?

Siz hiç kollarınız bağlayıp birinin size yemek yedirmesini beklediniz mi?

Siz hiç engelli bir çocuğu kucağınıza alıp, apartmanın 4’ncü katına çıkarmaya çalıştınız mı?

‘Ayakkabım yok derken, ayaksız bir adam gördüm’ sırrınca engelli ve ailelerinin Allah yar ve yardımcıları olsun. Engelliler – Engelsiz olsun.

HATIRLATMA: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 666 adet farklı nasihatin yer aldığı ‘’Mahirane Söylemler’’ kitabımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek benden imzalı olarak (okunsun diye maliyetine 30 TL-benden) temin edebilirsiniz.

ÇOK AĞLADIM ANNE!

Karşıdan karşıya geçecektim,
Üst geçidin dibine kadar geldim,
Yukarı çıkamayıp, aşağıda kaldım,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Gözüm görmüyor, elim ermiyor,
Başına gelmeyenler derdimi bilmiyor,
Bu yüzden mi insanlar tedbir almıyor?
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Resmi daireden çağırmışlarda acele geldik,
Bina da asansör yokmuş merdivende kaldık,
Ancak babamın sırtında 3’ncü kata vardık
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Eve gelmek için dolmuş bekliyorum,
İki kişinin yardımıyla zor biniyorum,
Düzenleme yapılamaz mı bilmiyorum,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Apartmanlara yangın merdiveni yapılıyor,
Burada özürlü de yaşar diye hesaba katılmıyor
Uzman demiş: ‘yangında asansöre çıkılmıyor’,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Merak ettim de, bu cuma namaza camiye gittim,
Sorsana ana, ‘yavrum yağmurda, yağışta ne ettin?’
İçeriye giremedim, zoraki dışarıda eda ettim,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Cami avlusunda, biri elime para verdi,
Dilenci değilim desem de dinlemedi,
Niyeti iyiydi ama onurumu zedeledi,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Babam askerlik muayenesi için şubeye götürdü,
Dosyayı elime verdi, kendi bir kenarda oturdu,
Önümdeki dedi ‘bu askerliği şimdiden bitirdi,’
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

Çok sıkıldım da, kaldırımda yavaş yavaş yürüyordum,
Esnaf kapağı açık bırakmış, kendimi bodrumda buldum,
Yaralandım ama çok şükür ölümden kıl payı döndüm,
Kahırlandım da, çok ağladım anne!

ODABAŞI der yalanı yok, doğrudur sözüm,

Yazdıklarımı ya yaşadım ya da bir bir gördüm,

Hepimiz engelli olmaya adayız, o halde acil çözüm

Kahırlanıpta ağlamasınlar, özürlüde, özürsüzde BİZİM!