Osmancık Güney Mahallesinde çocukluk-ilk gençlik yıllarında uzaktan uzağa kendime yakın bulduğum arkadaşlarımdan biri; Kemal DURUKAN’dı, tınılı sesiyle çevresine dostluklar saçıyor, can katıyordu. Yiğitti, mertti, paylaşımcıydı…içinde direngen bir ruh yaratmıştı.

 İsmail ÇIVGIN; Hüzünlü, mahzun yüzlü yerinde duramayan bir deli fişek.

Abdullah YAVAŞ; Yaratılıştan güler yüzlüydü.

 Selahattin ŞAHİN; Acıyı acıyla yenerek hastalıklarla geçen hayatından savrulup gitmeyen bir kardeş.

Ahmet İPEK; Her şeyi kendi içinde arayıp bulma erdemine erenlerdendi. Umutlarını, yaşama sevincini yitirmeyenlerden.

 Mustafa HAYLAZ; Durgun görünürdü, ya da ben öyle algılıyordum.

Hüseyin MARAL; Geleceği alnında ışıyan “deha”.

Yılmaz-Haydar MARAL KARDEŞLER, Recep KOÇ, Dursun BAŞAR, Dursun ARIK, Mustafa SERÇE, Mustafa EKMEKÇİ, Mehmet TEKELİ, Harun SOLAK, İbrahim (?), Kamil ASLAN, Mehmet DİBEK, Ahmet EKER, Ahmet-Halil ALTINBAŞ Kardeşler, Osman-Kadir TOPRAK Kardeşler, Bayram-Bilal ÇEVRİM Kardeşler, Ömer KALE, Ömer ULUDAĞ; geniş, alanlı birikimleriyle mimarı kendileri olan bir dünya yaratmışlardır. Kimse onların insanlık değerleriyle donanımlı dünyalarını bozmaya güç yetirememiştir.

Mahmut-Ahmet TBİLGİNER Kardeşler, Mehmet BİLGİNER, Necdet KARAKAŞ, Abdullah KARABUDAK; pek ortalarda görünmezdi ama içlerinde hangi incelikleri değerleri yaşattıklarına inanırım.

  İsmail, Selahattin, Mustafa HAYLAZ, Mustafa KÜYÜNG, Yılmaz MARAL, Bektaş AYNA, Ahmet İPEK, Ömer KALE, Bayram ÇEVRİM, Ömer ULUDAĞ, Varoluş-Yokoluş, masallara başlayış sözünde bulur anlamını “Bir varmış bir yokmuş” Dede Korkut ağzıyla da anılmalı bu erdemli kişiler. “Nerede dediğin o beyler, erenler? Dünya benim diyenler? Ölüm aldı yer gizledi!”

Özlem

 İki yıla yakındır Osmancıktan uzak kaldım. Dönüşü düşünmeye göreyim, gözümün önünde arkadaşlarımın yüzleri beliriveriyor, hemen ardından düş kırıklığı! dönüp de kimleri görecektim! Beni bir an olsun sevgisinden yoksun bırakmayan anamı mı? Abilerimi mi?

İnsan en büyük acıyı sevdiklerinin yitiminde düştüğü karanlık boşlukta çekiyor.

Nice yoksunluklar içinde kendilerini var eden o çocukluk arkadaşlarımı yitirince, onları anımsayınca, özlemlerle yıpranan yüreğim beynimde parçalandı! Yazıyı sürdüremez oldum.

  Herkesin kendi içinde / çocukluğu vardır.

Bazen susar oturur / bazen durmaz.

Koşturur da koşturur.

İçimde bir kükreme / çocukluğum bağırıyor.

Beni kendine çağırıyor.

                                                                                                                                   Mustafa CEBECİ