‘’Bulgaristan’daki Türklere yapılan zulüm dağlara taşlara sığmaz. Hastaneler ölü ve yaralı Türklerle dolu. Benimle birlikte hapse atılan bir Türk, Kırcali bölgesinde kırktan fazla ölü olduğunu söyledi. Türklerin isimlerini, nüfus cüzdanlarını zorla değiştiriyorlar. Her şeyi asker zoruyla yapıyorlar. Bulgar halkı karışmıyor. Uzak vilayetlerden askerler getiriyor, onların baskısıyla istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. İsminin, nüfus cüzdanının değiştirilmesini istemeyenlerin vay haline. Olmadık işkence yapıyor ve öldürüyorlar”

Bu metin 21 Ocak 1985 tarihli gazetede çıkan bir röportajdan alıntı.

Biz hangi çağda olursa olsun çocuklarımıza isim verme konusunda dini ve milli çizgiden çıkmamış bir milletiz. Çocuklarımızın ömür boyu duyacağı bir sözü her zaman özenle seçmişizdir. Onların hayatlarında en çok söz, kaderleridir isimleri. Sadece bir söz değil Türk- İslam ahlakının simgesidir isim. Bundan ötürü isimlerimizi inanç önderlerinden, saygı ve minnet duyulan kişilerden, destanlaşan kahramanlarımızdan, gün ve ay adlarından, beğenilen hayvan adlarından seçmişiz ve hiçbir baskı bu kültürümüzden vazgeçirememiş bizi.

Günümüzde ise tamamen diğerlerinden farklı bir isim vermek,sıra dışı olmak,en duyulmadık bilinmedik bir isim vermek adı altında aileler ve bilhassa "yeni anneler" çocuklarına Türk kültür yapısına aykırı yabancı isimler vermeye başladı. Bu önce ailesinin kültüründe yer almayan farklı bir isim bulma telaşıyla başladı,sonra mahallede,apartmanda sağda solda kimsede olmayan bir isim bulma hastalığı ile devam etti. Babaannelerin, dedelerin, halaların isimleri bir anda demode sayılarak tedavülden kalktı. Çocuklarına tapan anne babalar türedi toplumuzda. B u özgünlüğün değil egoistliğin göstergesidir. Duyduğum isimlerden bazıları: Minel, Ikra,Elisa, Liva,Eflin, Liya, Lina… Bu isimleri daha da genişletebiliriz.

Bunda tabi çağdaş toplumun getirdiği küçülen aile yapısının etkisi büyük. Eskiden hep beraber bir arada yaşayan anne, baba, dede, nine, torun günümüzde birbirini yılda sadece bir hafta görür oldu. Eskiden çocuklara ailenin en büyüğü isim verirdi. Şimdi ise çağdaş toplum bu vazifeyi sadece anne ve babaya devretti.

Dil bize dedelerimizden, ninelerimizden torunlarımıza devretmemiz için bırakılan bir emanet. İsimlerimiz ise bu emanetin alt kolu. Çağdaşlık adı altında bu emaneti harcamayalım. Çocuklara verilen yabancı isimler bizi halktan ötede bir üst sınıftan yapmaz. Sadece içinde yaşadığımız toplumdan soyutlar. En kıymetli varlıklarımıza isim verirken onları benliğimizden uzaklaştırmayalım. Yine isimleri siz verin lakin aile büyüklerine danışarak ve biraz gerçek anlamda araştırma yaparak.

Geçmişte özellikle Moğollar, günümüzde de batılı vahşiler işgal ettikleri yerlerde kütüphaneleri yakarak milletlerin kültürel hafızasını yok etmeyi amaçlamışlardır her zaman.

Şimdi onların bu kadar zahmete girmesine gerek kalmadı.

Hülasa her nekadar dikkate alınıp sosyolojik bir müdahale yapılmazsa bu gidiş bizi yıkıma götürecektir.

Röportajda olduğu gibi kimliğimizi yok etmeye çalışan dış güçlerin bize yapmaya çalıştığını biz kendimize yapmayalım. İsimler ait olduğumuz inancın ve kimliğimizin en güzel simgesi. Henüz bu yabancılaşmanın başında iken bu yanlıştan dönmek, atalarımıza duyduğumuz minnetin göstergesi olacaktır. Egonun bizi yıkmasına müsaade etmeyelim.