Sevgili torunlarımızın torunları,

‘’Tarih değil, hatalar tekerrür eder’’(II. Abdülhamit) ’’En iyi okul tecrübedir ama okul masrafı birazcık çoktur’’(T.Willer) Dedelerin hatasını torunlar çeker hesabı bizden öncekiler ve bizim kuşak temel afet bilincinden bi haber büyüdüler. Ben kendi adıma eğitim öğretim hayatımda bir tatbikat veya bu konularla ilgili bir bilgilendirme hatırlamıyorum. Dünden bugüne durum böyle olunca ‘Marmara depreminde devlet sınıfta kaldı’ diye gazetelerde haberler okuduk. (Şimdi şükür sınıfı ekseriya geçtik) Daha doğrusu toplum olarak temel afet bilincini önceliklerimiz arasına maalesef almadık. Belki de bunun yansımasıyla Marmara ve diğer depremlerde binlerce vatandaşımız bilinçsiz hareket tarzı nedeniyle ya hayatını kaybetti ya da yaralı, sakat olarak kalan ömrünü tamamlamak zorunda kalınca keşkeler bir bir sıralandı. Ama nafile! Heyhat! Gitti bir kere…

Bilmem amma bireysel veya toplumsal olarak dünden bugüne belki de kaderci düşündük. Aman sende ‘’Ecel gelmiş cihana, baş ağrısı bahane’’ veya ‘’Let it be!’’ (bırak kalsın) misali boş ver dedik. Ya olursa diye emek vererek öneri sunanları, kurumlarda, okullarda, basında, sosyal paylaşım sitelerinde gündemde tutmaya çalışanları da sui zanla işgüzarlıkla eleştiriverdik. Denetimlerde çok afakî düşünüyorsun, kapıda afet mi var? diye tutulan raporlarına sitem ettik.(Geçmişte bir ilimizde denetimci, kazan dairesine araç park edildiğini görünce, olası yangın tehlikesine karşı raporuna yazar. Okul müdürü denetimciye kızar ama bir hafta sonra kazan dairesinde yangın çıkınca içerdeki aracın çıkarılmasına sebep olup, daha büyük tehlikeden kurtardığı için aynı denetimciden özür diler ve teşekkür eder.) Belki de arkalarından dedi kodularını yaparak bilmeden moral ve isteklendirmelerinin düşmelerine bile vesile olduk... Kim bilir ihtiyaç halinde hayat kurtaracak bir cümlenin muhatabına ulaşmamasına bile vesile olarak vebal altına girdik…

Benim de çok sevdiğim ve meslek hayatımda çalışmalarını örnek aldığım emektar hocam; 1999 depreminde canla başla görev yapar. Sivil savunma ve diğer ilgili personelin hiçbir beklenti içinde olmadan, mesai mefhumu düşünmeden arama – kurtarma faaliyetleri içerisinde bir canı canlı kurtarabilmenin özlemi içerisinde yanarken, iş bitip yaralının enkazdan çıkarılma aşamasında oluşan reklam kalabalığından, gerçek çalışanların kenarda kaldığını görünce çok ama çok üzülür… Afet öncesi, anı ve sonrasında acilen çok başlılıktan tek başlılığa dönüşümünün gerçekleşmesi gerektiğini düşünür. Bu bağlamda epey kafa yorar ve sıcağı sıcağına gelecek adına aynı tür sıkıntıların yaşanmaması için üç sayfalık bir öneri mektubu hazırlar. Bu mektubu tanıdığı bir bakana bizzat teslim edip, gerekçeleriyle beraber açıklayıp, bu noktada genel yardım ister. Bakan bey, dinleyince güzel öneriler diye takdir eder. Böyle olunca öğretmenimiz heyecanla gelecek olumlu sonucu beklerken, bu öneri bir üst yazı ile ekte sunulmuştur diye başka bir alt yetkiliye iade edilir… Sonuç mu? Bu öneriyi sunan hocamıza, amiri ‘Birde böyle şeyler çıkarmayın…’ der ve işgüzarlıkla eleştirir... Yıllar sonra bu hususu kendinden dinlediğimde boşa geçen yılların üzüntüsünü hala taşıdığını hissettim. İşin güzel tarafı ise o önerilerin değişik versiyonunun 2010 yılında gerçekleştiğini görmesidir. Fakat hocamız o dönemlerde emekliliğe adım atmıştır. (E.Akdemir-Emekli sivil sav. kolej öğretmeni) Vesselam belki bizim dedelerimiz zaman zaman bilerek bilmeyerek hata edince bedelini bizler depremlerde, yangınlarda, sellerde, heyelanlarda, salgın hastalıklarda canımızla, malımızla ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Çünkü ‘Alışkanlıkları kırmak, anahtarı kaybolmuş kilit gibidir’ Kilidi tekrar açmak çok zaman alır ama anahtarların içerisinde kilidi açacak varsa pes etmeden, zaman kaybetmeden uğraşmak gerekir. Yoksa kilit hep kapalı kalacaktır.

Yukarıda da ifade etiğim gibi, 60 -80 sene sonra teknoloji daha çok değişmiş olacak ve bundan ülkemizde nasibini alacaktır. Her amelin ana maddesi olan insanoğlu da bundan etkilenecektir. Bu etkilenme savaş ve afetlerden uzak, rahat ve huzur içerisinde yaşanılabilir bir dünyanın ihyası için olmalıdır. Doğru, dürüst, sadık vatanını milletini, ezanını, bayrağını karşılıksız seven mükâfat hakkıysa düşmanına, ceza hakkıysa dostuna verebilecek özellikte olması hepimizin ortak temennisidir.

*

MERHUM MÜSLİM TUNABOYLU

Önceki gün 92 yaşında hayatını kaybeden eğitimci, gazeteci Müslim Tunaboylu amcamıza Allah’tan rahmet, sevenlerine sabrı cemil diliyorum. Kendisini birebir tanımıyorum ama basından ismini duyardım. Rahmetli 3 yıl önce telefonla beni aramış, tebrik etmiş ve yazılarımı severek takip ettiğini ve yazmaya mutlaka devam etmemi söylemişti. Ben de milli eğitimde çalıştığımı ifade ederek kahve içmeye beklerim deyince ‘’ Evladım, ben 89 yaşındayım evden çıkamıyorum’’ dedi. Ben normal yaşlı biri zannetmiştim. Bu yaşta birinin arayıp takdir etmesi hayatımda yaşadığım en güzel mutluluklardan biri oldu. Mekânı cennet ola rabbim taksiratını affede. Ben de vefa adına bir Yasin-i şerif ruhuna okuyacağım inşallah, rehberden telefonunu silerken.