Sergi başından kovulan çocuk: Malum o dönemlerde her köyde bakkal vs. olmadığı için şehirden traktörlerle yiyecek, giysi türü satmaya gelen seyyar satıcılar olur ve köyün meydanına sergi açardı. Parası olmayan ekin, arpa, patates, yumurta türü malzemelerle takas yaparak ihtiyacını giderirdi.

Bir gün köye bir satıcı gelmiş ve sergisini kayabaşına açmıştı. Serginin başına kız çocukları toplanmış elbiselere bakıyorlardı. Çocuklardan birinin babası, çocuğunu bir şeyler isteyecek diye daha istemeden azarlayarak evine gönderdi. Bu durumu görünce çok üzülmüştüm. Demek ki çocuğuna bir şeyler alabilecek gücü yok diye..

Şimdi köyün focebook sayfasındaki resimlerine bakınca, o günlerden bugünlere çok şeylerin değiştiğini görüyorum. O günlerde bir şey ister zannıyla satın alma imkânı olmadığı için çocuklarını serginin başından kovan büyüklerimizin çocukları, torunları evlatlarına bir şeyler alabilmek için mağaza mağaza geziyor. Bazen beğendiremiyor bazen memnun edemiyor. Nereden nereye…

Evlat ayrılığına günlerce ağlayan anne: Köyden İstanbul’a genç bir kız gelin gitmişti. Düğün bitip kızını yolcu ettikten sonra evden cenaze çıkmışçasına annesinin günlerce bağırarak ağladığına şahit olmuş ve çok üzülmüştüm. Tabi o günün şartlarında telefon yok, ulaşım yok ve kapının arkası gurbet.

43 sene önce köyden bacım Ankara’ya gelin gittiğinde anneciğimde günlerce değil belki aylarca ağlamıştı. Demek annelik böyle farklı bir duygudur. Peygamberimiz boşuna ‘’Kime iyilik yapayım?’’ diye soran sahabeye, üç defa annene, annene, annene diye boşuna dememiş…

Telefonla saatlerce konuşma imkanına sahip olmamıza rağmen okumak için başka şehre giden çocuklarımıza bile ne kadar üzülüyoruz. Bu bağlamda annelerin, babaların kadri kıymetini idrak etmek ve onların her daim dualarını alabilmenin çabası içerisinde olmak gerekir diye düşünüyorum.

Hoca ben ona dargınım yahu: Hoca efendi camide namaz kılarken safların arasının açık olduğunu görüyor ve durmadan: ’Muhterem cemaat safları sık ve düzgün tutalım…’’ diye uyarıyor ama bir türlü istediği şekilde olmuyor. Yine bir namaz vaktinde imam efendi ısrarla ve biraz da kızarak safları sıkıştırın deyince, cemaatten birisi patladı… ‘‘HOCA BEN ONA DARGINIM NE ISRAR EDİP DURUYORSUN’’ dedi. Bu çıkış karşısında imam efendi sustu ve safın arasında yarım metre boşluk olarak namaz kıldık…

Ben de köy çocuğu olduğumdan, ufak tefek şeylerden dolayı kırgınlıkların, dargınlıkların eksik olmadığını bilirdim ama namaz kılarken bile uzak kalınacağını hiç düşünmemiştim...

BAŞSAĞLIĞI: 24.10.2017 Salı günü elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz Veysel ODABAŞI amcamıza Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabrı cemil dilerim. (Ama ne olur motosiklet kullananlar uzak yakın demeden KASK takıversin. Ders almayıp takmayanlara da sıkı denetimle ceza yazılı versin ki acılar yaşanmasın)

*

KÖYÜM ESKİ KÖYÜM DEĞİL!

Harmana saplar itina ile serilirdi,

Düvenle sürülür, rüzgârla savrulurdu.

Mısırlar toplanıp, ateşte kavrulurdu.

Köyüm eski köyüm değil!

Akşamlar mehleye gidilirdi,

Ocak başına oturulup sohbet edilirdi.

Komşunun sığırları hatıra güdülürdü,

Köyüm eski köyüm değil!

Köyde 3 - 5 tane öğretmen vardı,

Okulun bahçesi çocuk sesiyle cıvıldardı,

Milli bayramlarda ne oyunlar vardı,

Köyüm eski köyüm değil!

Hastalar, cenazeler sal ile taşınırdı,

Bozuk yollar imece usulü ile aşılırdı,

Dayının yarış atı özel olarak kaşınırdı

Köyüm eski köyüm değil!